google-site-verification: google27861c25bb5e371d.html

Bu Blogda Ara

19 Aralık 2012 Çarşamba

12.Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları EKOYAY -Milli Edebiyat Zevk veAnlayışını Sürdüren Şiir sayfa 69.-70-71-72-73

HAZIRLIK SAYFA 69
1.Halk Şiirinin Genel Özellikleri:
İçerik, tema ve şekil yönünden İslamiyet'ten önceki Türk Şiir geleneğiyle benzerlikler gösterir.
Halk şiiri geleneğinde eser verenlerin çoğu halkın içinde gelip onların ortak duygularını yansıtmayı amaçlayan, düzenli bir eğitimden almamış kişilerdir. Özellikle anonim halk şiiri ve âşık tarzı halk şiiri, genel olarak ekonomik durumu çok iyi olmayan, hayatın zorluklarıyla müca­dele eden, edebiyat estetiğinden çok; ince bir sezgi, duyuş algılama yeteneğine sahip Anadolu insanının zihniyet dünyası etrafında oluş­muştur.
Halk şiiri, divan şiirinde olduğu gibi yüce, yüksek ve ideal olmaya de­ğil hayatın gerçeklerine yönelik bir şiirdir. Bu şiirde önemli olan biçim değil "mana"dır. Bu yönüyle soyut unsurlardan çok somut unsurlar, hayali güzellerden çok gerçek güzeller; mitolojik kahramanlar, olağanüstü olay ve olgulardan çok günlük hayatın gerçekleri şiirde işlenir.
Sözlü gelenek içinde çoğunlukla da irticalen (doğaçlama, birdenbire ve içinden geldiği gibi söylemek) oluşturulan halk şiiri, sonraki kuşakla­ra da genellikle sözlü gelenek yoluyla aktarılmıştır
.
Şairlerin çoğu şiirlerini ilk söylediklerinde yazıya geçirmedikleri için, şiirlerin birçoğu unutulmuş, hafızalarda kaldığı kadarıyla günümüze ulaşmıştır. Günümüzde bu edebiyata ait bir şiirin, Anadolu'nun farklı yörelerinde, farklı varyantlarıyla karşımıza çıkmasının nedeni budur(Varyant: Bir eserin aslından çok az ayrılan değişik biçimi)
Divan şairleri, kendi şiirlerinden beğendiklerini divan adı verilen kitap­larda toplayıp yazıya geçirmişlerdir. Ancak, halk şiiri, yazılan bir şiir ol­maktan ziyade söylenen bir şiir olduğu için şairlerin hayattayken kendi şiirlerini bir araya getirip yazıya geçirmeleri pek mümkün olmamıştır. Bu nedenle bu şairlerin şiirleri başkaları tarafından "mecmua" veya "cönk" diye adlandırılan defterlerde toplanmıştır.
Zaman zaman Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmışsa da halkın konuşma diliyle oluşturulmuştur. Özellikle anonim halk şiiriyle âşık tarzı halk şiirinde Türkiye Türkçesinin ortak sözcüklerinin yanında ürünlerin dilinde yöresel sözcüklere de rastlanır.
Anlatım, içten, canlı ve yalındır. Divan edebiyatındaki kadar edebî sanatlara fazla yer verilmemiştir. Fakat söyleyiş güzelliği yaratmak için kalıplaşmış benzetmelere (mazmunlara) başvurulmuştur. İnci: diş, kalem: kaş, elma: yanak, ok: kirpik, suna: turna; ela göz, yeşil başlı ördek gibi...
Şiirlerde, aşk, ayrılık, sevgiliye özlem, doğa güzelliği, ölüm, toplum­sal olaylar, kahramanlık, din ve tasavvuf gibi temalar işlenmiştir.
Şiirlerin nazım birimi genellikle dörtlüktür.
Şiirler, hece ölçüsüyle söylenmiş, en çok 7, 8 ve 11'li kalıplar kulla­nılmıştır. Divan şiirinden etkilenen bazı şairler aruz öl­çüsünü de kullanmıştır. (Âşık Ömer, Kâtibi, Dertli, Gevheri, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni gibi)
Halk şiirinde ahengi sağlamak için genellikle yarım ve cinası uyak kullanılmıştır. Bazen de sadece redife yer verilmiştir. Halk şiiri geleneğindeki şairler özellikle ölçü ve uyak yönünden divan şairleri kadar titiz değiller, biçim mükemmelliğine önem vermezler. Örneğin 8'li hece öl­çüsüyle söylenmiş bir şiirin bazı dizelerinde 7 veya 9 hece bulunması, iki dizesinde tam kafiye bulunan bir dörtlüğün üçüncü dizesinde yarım kafiye kullanılması halk şiirinde zaman zaman karşılaşılan bir durum­dur. Biçimle ilgili bu kusurların nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
Bazı, şairlerin okur-yazar olmaması, biçim ve uyak konusunda ye­terli bilgiye sahip olmaması,
Şairlerin, şiirlerini saz eşliğinde ve hazırlıksız (irticalen) söyle­meleri,
Kulak için kafiye anlayışı benimsenmiştir.
Şairlerin biçim güzelliğini değil, anlam güzelliğini ön planda tut­maları.
Koşma, semai, mani, türkü, varsağı, gibi nazım şekilleri kullanılmış, konuları bakımından şiirler, güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt, nefes, ilahi, sathiye gibi isimler almıştır. İşledikleri konuya göre adlan­dırılan bu ürünler halk şiiri nazım türlerini meydana getirmiştir.
Şiirler çoğu zaman müzikle iç içedir, belli bir ezgiyle söylenir.
2. Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir:
Dilde yalınlık (en mühim prensip), Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılması. Yalın (süssüz, sanatsız, özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma.
**Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma
**Hece ölçüsü,
**Konu seçiminde yerlilik.
**Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme.
**Millî kaynaklara yönelme.
 Yukarıdaki maddelere baktığımızda Milli edebiyat döneminde batı şiirinden çok fazla bir etkileşimin olmadığı bunun yerine öz kaynaklara yönelme olduğu anlaşılacaktır. Daha sonraki dönemlerde ise sürrealist şiir anlayışı Türk şiirini etkisi altına almıştır.
3. Hüseyin Nihal Atsız
1905 yılında İstanbul'da doğdu.Yüksek Öğretmen Dkulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1930).Edebiyat öğretmenliği ve kütüphanecilik yaptı. Türk milliyetçiliğine gönül verdi, Atsız Mecmua, Orkun ve Ötüken dergilerini yayınladı. Şiirleri, romanları, araştırmaları ve Osmanlı Türçesinden sadeleştirmeleri yayınlanmıştır.11 Aralık 1975 tarihinde vefat etti, kabri Karacaahmet Mezarlığındadır.Nihal Atsız, yazar Necdet Sançar'ın da ağabeyi, Yağmur ve Buğra Atsız'ın babasıdır.


ESERLERİ(bazı):Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor, Deli Kurt, Ruh Adam(roman),Yolların Sonu (şiir), Edirneli Nazmi, Türk Tarihi Üzerine Toplamalar, Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Ülküsü,Osmanlı Tarihine Ait Takvimler, Türk Tarihinde Meseleler, Kemalpaşaoğlu, Birgili Mehmet Efendi, Ebussud ve Ali bibliyografyaları.
Orhan Şaik Gökyay
 (d. 16 Temmuz 1902 İnebolu; ö. 2 Aralık 1994). Edebiyat tarihi ve dil araştırmacısı, şair, öğretmen.
“Bu Vatan Kimin” şiiri ile hafızalarda yer etmiş vatansever bir şairdir. Edebiyat alanında şairliğinden çok eleştirmenliği ve araştırmacılığı ile öne çıktı. Dil konusunda yaptığı en önemli çalışma Dede Korkut hikâyeleri’ni sadeleştirmesidir. Yetmiş yıl boyunca öğretmenlik yaptı, binlerce öğrenci yetiştirdi.
Bestesi Arif Sami Toker’e ait olan ve Türk Müziği’nin klasikleri arasında sayılan “Çıksam Şu Dağların Yücelerine” şarkısının güftesinin yazarıdır
ARiF NiHAT ASYA
(7 Şubat 1904- 5 Ocak 1975) Şair, Çatalca'nın İnceğiz köyünde doğdu. Balkan Savaşı'nın sonunda İstanbul'a geldi. Kocamustafapaşa ve Haseki mahalle mekteplerinde okudu. Gülşen-i Maarif Rüşdiyesi'nde iken Bolu Sultanîsi'ne, buradan Kastamonu Sultanîsi'ne geçti. Lise öğrenimini tamamladıktan sonra İstanbul Darulmuallimîn-i Âliyyesi'ne girdi. Buraya bağlı olarak Edebiyat Fakültesi'ni bitirdi (1928). 14 yıl edebiyat öğretmenliği ve idarecilik yaptıktan sonra 1950-1954 yılları arasında Adana milletvekili olarak Meclis'te bulundu. 1959-1961 yılları arasında Kıbrıs'ta öğretmenlik yaptı. 1962'de emekli oldu. Ankara'da öldü.
ESERLERi:
DUALAR ve AMiNLER
Çeşitli şiirlerden oluşmuştur.
KÖKLER ve DALLAR
Çeşitli şiirlerden oluşmuştur.
BiR BAYRAK RÜZGAR BEKLiYOR
Çeşitli şiirlerden oluşmuştur.

Zeki Ömer Defne
Zeki Ömer Defne, (d. Çankırı, 1903 - Aralık 1992) Türk şair.
Ankara Muallim Mektebi'nden mezun olduktan sonra ilkokul öğretmeni olarak görev yaptı. Daha sonra dışardan bitirme sınavları yoluyla lise öğretmenliğine geçti. Kastamonu Lisesi'nde Türkçe ve edebiyat öğretmenliği ve yöneticilik yaptı. İstanbul'da Kabataş Lisesi'nde de çalıştı. Sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü 1939 yılında tamamladı. Daha sonra sırasıyla Galatasaray Lisesi'nde, Alman Lisesi'nde, Şişli Terakki Lisesi'nde ve Harp Akademisi'nde edebiyat öğretmeni olarak görev yaptı.
İlk şiiri 1923'de Halk Yolu dergisinde yayınlandı. Halk Edebiyatı geleneklerine bağlı ve hece ölçüsünde çağdaş şiirler yazdı. 1940’dan başlayarak Çınaraltı, Sanat ve Edebiyat, Hareket, Ün, Şadırvan, Edebiyat Dünyası gibi dergilerde şiirleri yayınladı. 1969’da Galatasaray Lisesindeki görevinden emekli oldu. 1970’lerde şiirleri daha çok Varlık dergisinde görüldü.
Anadolu’yu şiirlerinin ana teması olarak aldı. Yurt güzellemeleriyle tanındı. Yazdığı yurt güzellemeleri şiirlerinde Erzurum, Eğin, Ilgaz, Isparta, Bursa, İstanbul, Konya illerini çeşitli özellikleriyle tanıttı.
Güçlü bir anlatıma ve duyarlığa sahip olan şiirleri ancak 1970'lerden itibaren kitaplaşmaya başlamıştır.
Zeki Ömer Defne, Aralık 1992'de yaşama gözlerini yumdu.
Şiir Kitapları
Denizden Çalınmış Ülke (1971)
Sessiz Nehir (1985)
Kardelenler (1988
Ilgaz
Orta Anadolu
Ziller Çalacak
Araştırma Kitabı [değiştir]
Dede Korkut Hikayeleri Üzerinde Edebi Sanatlar Bakımından Bir Araştırma (1994)

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL

1898 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası, Orman ve Maadin Nezareti memurlarından Süleyman Nazif Bey, annesi Fatma Ruhiye Hanım’dır[1].
İlk ve orta öğretimini Bakırköy Rüştiyesi ile Hadika-i Meşveret İdadisi’de tamamladı. Şiire çocuk yaşlarda başladı. Yazarın ifadesine göre ilk şiiri “Saat”, "Çocuk Dünyası" adlı bir dergide yayınlandı (1914).
Bir süre tıp öğrenimi gördükten sonra okuldan mezun olmadan ayrıldı ve gazeteciliğe başladı. 1917-1918’de Ati Gazetesi’nin yazı işlerinde çalıştı. 1922’de gazetenin temsilcisi olarak Ankara’ya gitti.
1922’de Kayseri Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Kayseri’ye yolculuğunu, “Han Duvarları” adlı uzun şiirinde anlattı. Şiiri, Osmanzade Hamdi Bey’e ithaf etti. Kayseri’de kaldığı iki yıllık dönemde Milli Mücadele’nin havasını çok yakından yaşadı. Geleceğin ünlü şairi Behçet Kemal (Çağlar) onun Kayseri Lisesi’nde öğrencisi oldu. Şair, Kayseri Lisesi’nin marşını da kaleme aldı.
1924’te Ankara Erkek Muallim Mektebi edebiyat öğretmenliğine geçti; ardından Ankara Kız Lisesi'de öğretmenlik yaptı. Ankara Kız Lisesi Marşı'nın güftesini yazdı. 1932’ye kadar yaşadığı Ankara’da cumhuriyetin kuruluşuna tanıklık etti. 1924’te “Çoban Çeşmesi”, 1928’de “Suda Halkalar” isimli kitapları yayınladı.
1928’de Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati'nin başkanlığındaki “Şark Vilâyetlerini Tedkik Heyeti”'nde bulunarak Sivas, Erzincan, Gümüşhane, Trabzon, Erzurum illerini ve dönüşte Kastamonu'yu gördü. Bu yolculuk, onun edebi yaşamında bir dönüm noktası oldu. Memleket şiirleri yazmaya yöneldi.
1931’de Ankara Kız Lisesi’nde coğrafya öğretmenliği yapan Azize Hanım ile evlendi[2]. Bu evlilikten İsmet ve Yeliz adında iki çocuğu dünyaya geldi.
1932-1946 arasında İstanbul’da edebiyat öğretmenliği yaptı. Vefa, Kabataş Lisesi ve Amerikan Kız Koleji edebiyat öğretmenliklerinde bulundu. 1933’de Onuncu Yıl Marşı’nın sözlerini Behçet Kemal Çağlar ile birlikte yazım yaptı.
Ankara ve İstanbul’daki öğretmenlik yıllarında çeşitli dergi ve gazetelerde şiirler fıkralar yayınladı. Mizah dergilerinde “Deli Ozan” ve “Çamdeviren” takma adlarıyla mizahi manzumeler yazdı[1] 1946’da siyasete atıldı ve 1946'dan 27 Mayıs 1960'a kadar Demokrat Parti İstanbul milletvekili olarak TBMM’de görev yaptı.
27 Mayıs 1960 ihtilalinin ardından tüm milletvekilleri ile birlikte kısa bir süre Yassıada'da, daha sonra da Celâl Bayar ve diğer DP milletvekilleri ile birlikte Kayseri Kapalı Cezaevi'nde tutuklu kaldı. 16 ay sonra aklanarak serbest kaldı[3].
Serbest kaldıktan sonra siyasete dönmek istemedi. Son yıllarını Arnavutköy’deki evinde geçirdi. Yassıada’da arkadaşlarıyla birlikte yaşadığı baskıyı “Zindan Duvarları” adlı bir şiir ile anlattı ve şiiri kitap olarak yayınladı. Eşinin ani ölümünün ardından çıktığı Akdeniz gezisi sırasında Samsun vapurunda Kaş - Fethiye arasında seyrederken 8 Kasım 1973 günü bir gezi sırasında hayatını kaybetti. Cenazesi, 11 kasım 1973’te Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Öğretmenlik yaptığı Kabataş Lisesi’nde 2005 yılında Faruk Nafiz Çamlıbel adına bir müze açlmıştır[4].
Edebiyat yaşamı
İlk şiirlerini aruz ölçüsüyle yazdı. Cenap Şahabettin ve özellikle Yahya Kemal'in etkisinde kaldı. “Edebiyat-ı Umumiye” dergisi’nde yayımlanan “Şarkın Sultanları” şiiri, edebiyat çevresinde kendisine yer açmasını sağlayan ilk ürünü oldu. Aruzla yazdığı şiirlerini 1918’de “Şarkın Sultanları”, 1919’da “Dinle Neyden” ve “Gönülden Gönüle” adlı kitaplarında topladı. Sonralarıysa aruz ölçüsünden uzaklaşarak hece ölçüsünü ve Türkçenin yalınlaşması, yabancı kelimelerden ve kalıplardan uzaklaşılması düşüncesini benimsedi. Şiirlerinde hecenin Özellikle 7+7 kalıbına bir ses zenginliği kazandırdı[3]. Milli edebiyatın oluşabilmesi, geliştirilebilmesini misyon edindi ve Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon ile birlikte türk edebiyat tarihinde “Beş Hececiler”’den biri olarak anılır oldu:
Sanatçı, halkın yaşantılarından çıkardığı konuları yine halkın söyleyiş ve nazım biçimleriyle dile getirir. Yepyeni görüşler getiren ünlü "Sanat" şiiri, memleketçi şiirin ilk bilinçli bildirisi kabul edilir. Batı etkilerine kapalı, Türk halk şiirine açık bir tutum içindedir.
Şiirlerinde ele aldığı başlıca temalar aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık ve ihtirastır. 1918-1930 arasında edebiyatın tek kuvvetli aşk şairi olarak tanınmıştır. Duygu ve düşünceyi bir arada yürüten, romantik ve realist konuları ve hayatları işleyen şiirleriyle ün yapmıştır. Yolcu ile Arabacı şiirindeki yolcuyu ruha, arabacıyı bedene benzettiği örneklerdeki gibi başarılı teşbihleriyle tanınır.
Şiirin yanı sıra, yurt ve ulus sevgisini işlediği veya toplumsal gerçeklere yöneldiği oyunlar da yazdı.
1933 yılında Kayseri Lisesi’nden öğrencisi Behçet Kemal ile birlikte yazdığı sözler, Cemal Reşit Bey tarafından bestelendi ve eser, cumhuriyetin 10. yıl kutlamaları için düzenlenen marş yarışmasını kazandı.
Yazarın tek romanı, 1936’da yayımlanan “Yıldız Yağmuru”dur. Bu romanında şair Şuküfe Nihal Hanım’a aşkını anlattığı düşünülür.
Eserleri

Şiirleri
Çoban Çeşmesi
Dinle Neyden
Gönülden Gönüle
Bir Ömür Böyle Geçti
Suda Halkalar
Han Duvarları
Zindan Duvarları
Şarkın Sultanları
Mustafa Kemal
Tiyatro oyunları [değiştir]
Canavar O gün(1925)
Akın (1932)
Özyurt (1933)
Kahraman (1938)
Yayla Kartalı (1945)
İlk Göz Ağrısı
Hudekoğlu
Roman [değiştir]
Yıldız Yağmuru
Ayşe'nin Doktoru (1949)
Mektep temsilleri [değiştir]
Bir Demette Beş Çiçek (1933)
Yangın (1934)
Belki Birgün (1946)
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu(d. 1929, Elazığ - ö. 21 Ağustos 1992, İstanbul) Türk şair ve yazar.Destan şairi olarak bilinir.Akçadağ Köy Enstitüsü'nü bitirdikten sonra öğretmenliğe başlamıştır.19 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra çeşitli memuriyetlerde bulunmuştur.1978 yılında emekli olduktan sonra Türk Edebiyatı Vakfı ve Doğu Türkistan Vakfı'da yöneticilikler yapmıştır.Vefatına kadar uzun bir süre Türkiye Gazetesi'nin Kültür-Sanat köşesini hazırlamıştır.
Eserleri
Bozkurtların Ruhu (1952)
Gençosman Destan (1959)
Kür Şad Destanı (1970)
Malazgirt Destanı (1971)
Bozkurtların Destanı (1972)
Kopuzdan Ezgiler (1973)
Salur Kazan Destanı (1974)
Boğaç Han Destanı (1978)
Destanlarda Uyanmak (1979)
Destanlar Burcu (1990)
Alp Erenler Destanı (1991)
4. . Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir:
Dilde yalınlık (en mühim prensip), Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılması. Yalın (süssüz, sanatsız, özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma.
**Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma
**Hece ölçüsü,
**Konu seçiminde yerlilik.
**Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme.
**Millî kaynaklara yönelme.
 Yukarıdaki maddelere baktığımızda Milli edebiyat döneminde batı şiirinden çok fazla bir etkileşimin olmadığı bunun yerine öz kaynaklara yönelme olduğu anlaşılacaktır. Daha sonraki dönemlerde ise sürrealist şiir anlayışı Türk şiirini etkisi altına almıştır.
5. milli hislerin şiirde işlenmesi milli duygunun zihinlerde canlanmasını, millet olma bilincini kuvvetlendirir. Hislerimiz coşar. Canlı kalır.
İNCELEME
1.Tema: Türklerin kahramanlığı
Ölçü: 14 hece ölçüsü.
Kafiye düzeni: aaab, cccb,dddb
Kafiyeleri: -asa> zengin kafiye, atı> zengin kafiye, -yan tunç kafiye
Nazım birimi: Dörtlük
Birim sayısı: üç
2. şiirde ses  akışı ölçü ve kafiye ile sağlanmış. Bunlar şiirin daha akıcı ve etkili olmasını sağlıyor.
3.şiir Türklükten bahsediyor. Nihal Atsız da Türkçülük düşüncesinin önemli simalarından biridir.

sayfa 70
Bu vatan kimin
Ahenk unsurları

Ölçü
11’li hece ölçüsü
Uyak
1.       Dörtlük -ğr >tam k, -r yarım k, 2. Dörtlük –ak tam k, r yarım k, 3.dörtlük –şan>zengin k 4.dörtlük-er tam k 5.dörtlük –an tam k, 6.dörtlük –ade>zengin kafiye
Redif
1.dörtlük  unda redif, -enlerindir , 3.dörtlük yok, 4.dörtlük –cesine, 5.dörtlük yok 6.dörtlük değil
Sese dayalı edebi sanatlar
Teşbih, teşbih-i beliğ, istiare
Yapı unsurları

Nazım birimi
dörtlük
Nazım birimi sayısı
6
Uyak şeması
Abab,cccb,dddb,eeeb,fffb,gggb
Tema
kahramanlık
Nazım türü
Koşma -koçaklama

5. şiirde ses akışını kafiye redif, aliterasyon, asonans ve ölçü ile sağlanmıştır. Bu unsurlar yapıyı oluşturan unsurlardır.

SAYFA 71
ORTA ANADOLU
6. orta Anadolu adlı metinde  “Anadolu” teması işlenmiştir. Milli edebiyat döneminde millilik esas alınmış Anadolu insanına yöneliş başlamıştır.  Anadolu teması milli edebiyat döneminde işlenen bir temadır. Daha önce sosyal temalar işlenmiştir ama Anadolu teması işlenmemiştir.
7. ahengi sağlamak için ses ve sözcük tekrarlarına ve söz sanatlarına başvurmuştur.
8. Dili sade ve akıcıdır. Günlük konuşma dili esas alınmıştır. Bu milli edebiyat akımının özelliklerinden biridir. Şiirde memleket manzaraları olarak köy hayatından, törelerden, kan davalarından, bakımsızlıklardan bahsedilmiş. Bu özellikler metnin temasını yansıtmaktadır.
sayfa 72
AĞIT
9.
TEMA:  Memleketin içinde bulunduğu durma yakılan ağıt .
AHENK:  belirli bir ölçü ve kafiye sitemi yok.  . Belirli bir düzene göre oluşturulmamış. Şiirde ahenk bası ses ve sözcük( yok, konuşurdum) tekrarları ile sağlanmış.
YAPI:  şiir belirli bir birime göre oluşturulmamış. Nazım birimi yok. Birim sayısı belirli bir kurala göre oluşturulmamış. Serbest nazım kullanılmış.
10. şiirdeki ahenk unsurları şiirin yiğitçe bir edayla okunmasını sağlıyor. Vurgu ve tonlama şiirde ahengin oluşmasında önemli bir unsur olarak gözüküyor.
11. Arif Nihat Asya şiirlerinde memleket, bayrak, vatan gibi temaları işlemiştir.  Ağıt adlı şiirde de bunu görüyoruz.  Her şair kendi dünya görüşünü, duygu ve düşüncelerini şiire yansıtır.

SAYFA 73

ÇOBAN ÇEŞMESİ
12. Yukarıdaki şiirin konusu aşktır. Fakat günümüz manasıyla bilinen aşk değildir. Burada hakiki aşktan bahsediliyor. Hakiki aşkın talep edilmediğinden yakınılıyor.
Şiirin başlığı ile tema arasında sıkı bir ilişki var. Çoban çeşmesi, genellikle dağda, yerleşim yerlerinden uzakta bulunur. Şair, çeşmenin yalnızlığı ile aşk arasında bir bağlantı kurmuş. Şiirde bahsedilen kişiler halk arasında çokça hakkında hikâyeler anlatılan kişilerdir. Dönemin sanat anlayışı ile ilgisi var. Anadolu teması üzerinde çok durulmuş bu şiirde de Anadolu insanı arasında sıkça bahsedilen ölümsüz  aşklardan bahsedilmiş.
13.  – ağlar  >   tunç kafiye                                              --s- ar  -ınca > redif          ar > tam kafiye
        -uz-- a  çoban çeşmesi   R      ağ tam kafiye   - ufukl- ar – ınca> redif       ar > tam kafiye
       -bağlar >   tunç kafiye                                                  -y- ar –ınca > redif          ar > tam kafiye
      - d-ağa çoban çeşmesi   R  ağ tam kafiye            -akm- a  çoban çeşmesi  R
  
   -d-erdi> zengin kafiye                                        - göst- e r- en    bu> redif         er > tam kafiye
    -del-erdi> zengin kafiye                                   -  v- er- en     bu> redif
   -v-erdi> zengin kafiye                                        - gönd- er- en   bu> redif
-dud-ağ- a çoban çeşmesi                                R           - topr- -a çoban çeşmesi R

- mez arda   > zengin kafiye                              -ağ  lar> zengin kafiye
- dağ   arda> zengin kafiye                                  - sevda lar  > zengin kafiye
-ar  ar da> zengin kafiye                                      -çağ  lar> zengin kafiye
-b--a çoban çeşmesi R                                     -s- -a çoban çeşmesi  R 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder