google-site-verification: google27861c25bb5e371d.html

Bu Blogda Ara

19 Aralık 2012 Çarşamba

11.SINIF EDEBİYAT KİTABI CEVAPALRI 3.ÜNİTE: SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI(1896-1901) SAYFA 80-84

Hazırlık
1.Eski kavramı yaşanmış olan kültürü yeni kavramı ise getirilmek istenen kültürü ifade eder.
2. dergilerin belirli alan adlarının olması ilgi alanlarından kaynaklanmaktadır. Bir dergi her şeyden bahsederse bir özelliği kalmaz. Bu yüzden kendi alanlarıyla ilgili yayın yaparlar.
1.Metin
SERVET- İ FÜNUN EDEBİYATI
ETKİNLİK 1.
a.      SERVET-İ  FÜNUN: fenlerin (serveti) zenginliği anlamına gelmektedir.  Bu dergi, daha önce bir tıp dergisidir. Fakat  Recai zade Mahmut Ekrem’in girişimiyle edebi bir dergi olur. Adı değiştirilmez.
b.      Çünkü edebiyatta yenilik getirmiştir. Batıdan yeni türler alınmış şiire batı kaynaklı yeni türler dahil edilmiştir. Bu dönemin edebiyatçıları  edebiyatımıza yenilik getirmeyi vadetmişler. Tanzimat edebiyatının yenileşmeyi başaramadığını savunmuşlar.
c.       Batı kültürü ve edebiyatını örnek almışlardır. Özellikle İtalyan edebiyatından ve Fransız edebiyatından etkilenmişler.

2. Etkinlik.
Eskiyi savunanlar……………………>Muallim Naci
Yeniyi savunanlar…………………..>Hacı İbrahim Efendi
1.       Servet-i Fünun sanatçıları siyasi baskı altında oldukları için kendi hayatlarını yaşayamamışlar  bu yüzden Hüseyin Cahit’e göre başarılı değiller.
2.       Servet-i Fünun edebiyatçıları en çok bireysel temaları işlemişler. Kendi iç çatışmaları, karamsarlık, uzak yerlere özlem temaları önemli bir yer tutar.
3.       Etkinlik
Servet-i fünun edebiyatçılarının Batılı bir yaşam tarzları var. Dar bir alanda siyasetten uzak baskı altında yaşamışlar.
       4.etkinlik
     
KARŞILAŞTIRMA ÖLÇÜTLERİ
TANZİMAT EDEBİYATI SANATÇILARI
SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATI SANATÇILARI
ESERLERDE ELE ALINAN TEMALAR
Toplumsal temalar: batılılaşma, hak , eşitlik, özgürlük…
Bireysel temalar: uzak yerlere özlem, aşk, kadın
KULLANILAN DİL
Sade bir dil kullanılmaya çalışılmış.
Ağır, süslü ve sanatlı bir dil kullanılmış.
SNAT ANLAYIŞI
Sanat toplum içindir
Sanat sanat içindir

3.Bu dönemde siyasi baskılar artmış sanatçılar aşırı baskılar yüzünden siyasi ve toplumsal sorunlardan uzaklaşmışlardır.
2. metin  SERVET-İ FÜNUN topluluğunun  yeşil Yurt Özlemi


1.Siyasi irade aşırı baskı uygulayınca bu dönem sanatçıları karamsarlığa kapılmışlar bu yüzden eserlerde bu temalar daha ağır basmış.
2.evet , Yeşil Yurt özleminde dönemin siyasi baskılarının önemli bir etkisi vardır.
3. Yeşil Yurt hayalini kurdukları bir hayat tarzının ve ülkenin sembolüdür.

YORUMLAMA GÜNCELLEME
1.Siyasi baskılar, Tanzimat sanatçılarının sürgüne gitmeleri  onları dış dünyadan koparmıştır.
2. Her devrin kendine özgü bir sanat anlayışı var. Zamanın getirdiği çeşitli sorunlar ve olumsuzluklar onları bireysel temalara ve estetik zevke yönlendirmiştir. Buna bir noktada mecbur kalmışlardır. O yüzden değerlendirmeyi buna göre yapmak daha doğru olur.
3. SERVET- FÜNUN EDEBİYATININ ÖZELLİKLERİ:
1) “Sanat için sanat” ilkesine beğlıdırlar.
2) Cümlenin dize ya da beyitte tamamlanması kuralını yıkmışlar ve cümleyi özgürlüğüne kavuşturmuşlardır. Beyitin cümle üzerindeki egemenliğine son verirler. Cümle istediği yerde bitebilir.
3) Servet-i Fünuncular aruz ölçüsünü  kullanırlar. Ancak aruzun dizeler üzerindeki egemenliğini de yıkarak, bir şiirde birden çok kalıba yer vermişlerdir.
4) Onlar “her şey şiirin konusu olabilir” görüşünü benimsemişler; fakat dönemin siyasal baskıları nedeniyle aşk, doğa, aile hayatı ve gündelik yaşamın basit konularına eğilmişlerdir.
5) Şiirde ilk defa bu dönemde konu bütünlüğü sağlanmıştır.
6) “Sanatkârâne üslup” ve yeni bir “vokabüler” (sözvarlığı) yaratma kaygısıyla oldukça ağır bir dil kullanmışlardır.
7) “Kafiye kulak içindir” görüşünü benimserler.
8) Şiirde üç değişik biçim kullanmışlardır.
            a) Batı’dan aldıkları “sone” ve “terza-rima”
            b) Divan edebiyatından alıp, türlü değişikliklerle kullandıkları müstezat (serbest                        müstezat)
            c) Bütünüyle kendi yarattıkları biçimler
9) Şiirde olduğu gibi romanda da (devrin siyasal baskıları nedeniyle) sosyal konulardan uzak dururlar.
10) Romanda, romantizmin kimi izleri bulunmakla birlikte genel olarak realizme bağlıdırlar.
11) Romanda da dil ağır, üslup sanatkârânedir.
12) Roman tekniği sağlamdır.
13) Yazarlar daha çok yaşadıkları ortamı anlatma yoluna gittikleri için konular, İstanbul’un çeşitli kesimlerinden alınmalıdır.
14) Betimlemeler gözleme dayalıdır ve nesneldir.
15) Bu dönem sanatçıları, devrin siyasal baskıları nedeniyle gazetecilik, tiyatro gibi alanlara pek fazla eğilmemişlerdir.

4.       Servbet-i fünunn edebiaytı dilin ağırlaşması ,  eserlerde süslü ve sanatlı bir dil kullanmaları ve  bireysel temaları işlemeleri yönüyle divan edebiyatına benzemektedir.


DEĞERLENDİRME
1.       Edebiyat-ı cedide sanatçıları…Batı edebiyatını örnek almışlardır.
. Eski- yeni kavgası Tanzimat edebiyatında başlamış… Servet- Fünun……edebiyatında da devam etmiştir.
2.       Y, Y,D
3.       ESTETİK ZEVK………………………..> SERVET- FÜNUN EDEBİYATI
TOPLUMSAL FAYDA……………........>TANZİMAT EDEBİYATI
             4 C.

12.Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları EKOYAY -Milli Edebiyat Zevk veAnlayışını Sürdüren Şiir sayfa 69.-70-71-72-73

HAZIRLIK SAYFA 69
1.Halk Şiirinin Genel Özellikleri:
İçerik, tema ve şekil yönünden İslamiyet'ten önceki Türk Şiir geleneğiyle benzerlikler gösterir.
Halk şiiri geleneğinde eser verenlerin çoğu halkın içinde gelip onların ortak duygularını yansıtmayı amaçlayan, düzenli bir eğitimden almamış kişilerdir. Özellikle anonim halk şiiri ve âşık tarzı halk şiiri, genel olarak ekonomik durumu çok iyi olmayan, hayatın zorluklarıyla müca­dele eden, edebiyat estetiğinden çok; ince bir sezgi, duyuş algılama yeteneğine sahip Anadolu insanının zihniyet dünyası etrafında oluş­muştur.
Halk şiiri, divan şiirinde olduğu gibi yüce, yüksek ve ideal olmaya de­ğil hayatın gerçeklerine yönelik bir şiirdir. Bu şiirde önemli olan biçim değil "mana"dır. Bu yönüyle soyut unsurlardan çok somut unsurlar, hayali güzellerden çok gerçek güzeller; mitolojik kahramanlar, olağanüstü olay ve olgulardan çok günlük hayatın gerçekleri şiirde işlenir.
Sözlü gelenek içinde çoğunlukla da irticalen (doğaçlama, birdenbire ve içinden geldiği gibi söylemek) oluşturulan halk şiiri, sonraki kuşakla­ra da genellikle sözlü gelenek yoluyla aktarılmıştır
.
Şairlerin çoğu şiirlerini ilk söylediklerinde yazıya geçirmedikleri için, şiirlerin birçoğu unutulmuş, hafızalarda kaldığı kadarıyla günümüze ulaşmıştır. Günümüzde bu edebiyata ait bir şiirin, Anadolu'nun farklı yörelerinde, farklı varyantlarıyla karşımıza çıkmasının nedeni budur(Varyant: Bir eserin aslından çok az ayrılan değişik biçimi)
Divan şairleri, kendi şiirlerinden beğendiklerini divan adı verilen kitap­larda toplayıp yazıya geçirmişlerdir. Ancak, halk şiiri, yazılan bir şiir ol­maktan ziyade söylenen bir şiir olduğu için şairlerin hayattayken kendi şiirlerini bir araya getirip yazıya geçirmeleri pek mümkün olmamıştır. Bu nedenle bu şairlerin şiirleri başkaları tarafından "mecmua" veya "cönk" diye adlandırılan defterlerde toplanmıştır.
Zaman zaman Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmışsa da halkın konuşma diliyle oluşturulmuştur. Özellikle anonim halk şiiriyle âşık tarzı halk şiirinde Türkiye Türkçesinin ortak sözcüklerinin yanında ürünlerin dilinde yöresel sözcüklere de rastlanır.
Anlatım, içten, canlı ve yalındır. Divan edebiyatındaki kadar edebî sanatlara fazla yer verilmemiştir. Fakat söyleyiş güzelliği yaratmak için kalıplaşmış benzetmelere (mazmunlara) başvurulmuştur. İnci: diş, kalem: kaş, elma: yanak, ok: kirpik, suna: turna; ela göz, yeşil başlı ördek gibi...
Şiirlerde, aşk, ayrılık, sevgiliye özlem, doğa güzelliği, ölüm, toplum­sal olaylar, kahramanlık, din ve tasavvuf gibi temalar işlenmiştir.
Şiirlerin nazım birimi genellikle dörtlüktür.
Şiirler, hece ölçüsüyle söylenmiş, en çok 7, 8 ve 11'li kalıplar kulla­nılmıştır. Divan şiirinden etkilenen bazı şairler aruz öl­çüsünü de kullanmıştır. (Âşık Ömer, Kâtibi, Dertli, Gevheri, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni gibi)
Halk şiirinde ahengi sağlamak için genellikle yarım ve cinası uyak kullanılmıştır. Bazen de sadece redife yer verilmiştir. Halk şiiri geleneğindeki şairler özellikle ölçü ve uyak yönünden divan şairleri kadar titiz değiller, biçim mükemmelliğine önem vermezler. Örneğin 8'li hece öl­çüsüyle söylenmiş bir şiirin bazı dizelerinde 7 veya 9 hece bulunması, iki dizesinde tam kafiye bulunan bir dörtlüğün üçüncü dizesinde yarım kafiye kullanılması halk şiirinde zaman zaman karşılaşılan bir durum­dur. Biçimle ilgili bu kusurların nedenlerini şöyle sıralayabiliriz:
Bazı, şairlerin okur-yazar olmaması, biçim ve uyak konusunda ye­terli bilgiye sahip olmaması,
Şairlerin, şiirlerini saz eşliğinde ve hazırlıksız (irticalen) söyle­meleri,
Kulak için kafiye anlayışı benimsenmiştir.
Şairlerin biçim güzelliğini değil, anlam güzelliğini ön planda tut­maları.
Koşma, semai, mani, türkü, varsağı, gibi nazım şekilleri kullanılmış, konuları bakımından şiirler, güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt, nefes, ilahi, sathiye gibi isimler almıştır. İşledikleri konuya göre adlan­dırılan bu ürünler halk şiiri nazım türlerini meydana getirmiştir.
Şiirler çoğu zaman müzikle iç içedir, belli bir ezgiyle söylenir.
2. Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir:
Dilde yalınlık (en mühim prensip), Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılması. Yalın (süssüz, sanatsız, özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma.
**Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma
**Hece ölçüsü,
**Konu seçiminde yerlilik.
**Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme.
**Millî kaynaklara yönelme.
 Yukarıdaki maddelere baktığımızda Milli edebiyat döneminde batı şiirinden çok fazla bir etkileşimin olmadığı bunun yerine öz kaynaklara yönelme olduğu anlaşılacaktır. Daha sonraki dönemlerde ise sürrealist şiir anlayışı Türk şiirini etkisi altına almıştır.
3. Hüseyin Nihal Atsız
1905 yılında İstanbul'da doğdu.Yüksek Öğretmen Dkulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi (1930).Edebiyat öğretmenliği ve kütüphanecilik yaptı. Türk milliyetçiliğine gönül verdi, Atsız Mecmua, Orkun ve Ötüken dergilerini yayınladı. Şiirleri, romanları, araştırmaları ve Osmanlı Türçesinden sadeleştirmeleri yayınlanmıştır.11 Aralık 1975 tarihinde vefat etti, kabri Karacaahmet Mezarlığındadır.Nihal Atsız, yazar Necdet Sançar'ın da ağabeyi, Yağmur ve Buğra Atsız'ın babasıdır.


ESERLERİ(bazı):Bozkurtların Ölümü, Bozkurtlar Diriliyor, Deli Kurt, Ruh Adam(roman),Yolların Sonu (şiir), Edirneli Nazmi, Türk Tarihi Üzerine Toplamalar, Türkler ve Osmanlı Sultanları Tarihi, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Ülküsü,Osmanlı Tarihine Ait Takvimler, Türk Tarihinde Meseleler, Kemalpaşaoğlu, Birgili Mehmet Efendi, Ebussud ve Ali bibliyografyaları.
Orhan Şaik Gökyay
 (d. 16 Temmuz 1902 İnebolu; ö. 2 Aralık 1994). Edebiyat tarihi ve dil araştırmacısı, şair, öğretmen.
“Bu Vatan Kimin” şiiri ile hafızalarda yer etmiş vatansever bir şairdir. Edebiyat alanında şairliğinden çok eleştirmenliği ve araştırmacılığı ile öne çıktı. Dil konusunda yaptığı en önemli çalışma Dede Korkut hikâyeleri’ni sadeleştirmesidir. Yetmiş yıl boyunca öğretmenlik yaptı, binlerce öğrenci yetiştirdi.
Bestesi Arif Sami Toker’e ait olan ve Türk Müziği’nin klasikleri arasında sayılan “Çıksam Şu Dağların Yücelerine” şarkısının güftesinin yazarıdır
ARiF NiHAT ASYA
(7 Şubat 1904- 5 Ocak 1975) Şair, Çatalca'nın İnceğiz köyünde doğdu. Balkan Savaşı'nın sonunda İstanbul'a geldi. Kocamustafapaşa ve Haseki mahalle mekteplerinde okudu. Gülşen-i Maarif Rüşdiyesi'nde iken Bolu Sultanîsi'ne, buradan Kastamonu Sultanîsi'ne geçti. Lise öğrenimini tamamladıktan sonra İstanbul Darulmuallimîn-i Âliyyesi'ne girdi. Buraya bağlı olarak Edebiyat Fakültesi'ni bitirdi (1928). 14 yıl edebiyat öğretmenliği ve idarecilik yaptıktan sonra 1950-1954 yılları arasında Adana milletvekili olarak Meclis'te bulundu. 1959-1961 yılları arasında Kıbrıs'ta öğretmenlik yaptı. 1962'de emekli oldu. Ankara'da öldü.
ESERLERi:
DUALAR ve AMiNLER
Çeşitli şiirlerden oluşmuştur.
KÖKLER ve DALLAR
Çeşitli şiirlerden oluşmuştur.
BiR BAYRAK RÜZGAR BEKLiYOR
Çeşitli şiirlerden oluşmuştur.

Zeki Ömer Defne
Zeki Ömer Defne, (d. Çankırı, 1903 - Aralık 1992) Türk şair.
Ankara Muallim Mektebi'nden mezun olduktan sonra ilkokul öğretmeni olarak görev yaptı. Daha sonra dışardan bitirme sınavları yoluyla lise öğretmenliğine geçti. Kastamonu Lisesi'nde Türkçe ve edebiyat öğretmenliği ve yöneticilik yaptı. İstanbul'da Kabataş Lisesi'nde de çalıştı. Sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü 1939 yılında tamamladı. Daha sonra sırasıyla Galatasaray Lisesi'nde, Alman Lisesi'nde, Şişli Terakki Lisesi'nde ve Harp Akademisi'nde edebiyat öğretmeni olarak görev yaptı.
İlk şiiri 1923'de Halk Yolu dergisinde yayınlandı. Halk Edebiyatı geleneklerine bağlı ve hece ölçüsünde çağdaş şiirler yazdı. 1940’dan başlayarak Çınaraltı, Sanat ve Edebiyat, Hareket, Ün, Şadırvan, Edebiyat Dünyası gibi dergilerde şiirleri yayınladı. 1969’da Galatasaray Lisesindeki görevinden emekli oldu. 1970’lerde şiirleri daha çok Varlık dergisinde görüldü.
Anadolu’yu şiirlerinin ana teması olarak aldı. Yurt güzellemeleriyle tanındı. Yazdığı yurt güzellemeleri şiirlerinde Erzurum, Eğin, Ilgaz, Isparta, Bursa, İstanbul, Konya illerini çeşitli özellikleriyle tanıttı.
Güçlü bir anlatıma ve duyarlığa sahip olan şiirleri ancak 1970'lerden itibaren kitaplaşmaya başlamıştır.
Zeki Ömer Defne, Aralık 1992'de yaşama gözlerini yumdu.
Şiir Kitapları
Denizden Çalınmış Ülke (1971)
Sessiz Nehir (1985)
Kardelenler (1988
Ilgaz
Orta Anadolu
Ziller Çalacak
Araştırma Kitabı [değiştir]
Dede Korkut Hikayeleri Üzerinde Edebi Sanatlar Bakımından Bir Araştırma (1994)

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL

1898 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası, Orman ve Maadin Nezareti memurlarından Süleyman Nazif Bey, annesi Fatma Ruhiye Hanım’dır[1].
İlk ve orta öğretimini Bakırköy Rüştiyesi ile Hadika-i Meşveret İdadisi’de tamamladı. Şiire çocuk yaşlarda başladı. Yazarın ifadesine göre ilk şiiri “Saat”, "Çocuk Dünyası" adlı bir dergide yayınlandı (1914).
Bir süre tıp öğrenimi gördükten sonra okuldan mezun olmadan ayrıldı ve gazeteciliğe başladı. 1917-1918’de Ati Gazetesi’nin yazı işlerinde çalıştı. 1922’de gazetenin temsilcisi olarak Ankara’ya gitti.
1922’de Kayseri Lisesi’ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. Kayseri’ye yolculuğunu, “Han Duvarları” adlı uzun şiirinde anlattı. Şiiri, Osmanzade Hamdi Bey’e ithaf etti. Kayseri’de kaldığı iki yıllık dönemde Milli Mücadele’nin havasını çok yakından yaşadı. Geleceğin ünlü şairi Behçet Kemal (Çağlar) onun Kayseri Lisesi’nde öğrencisi oldu. Şair, Kayseri Lisesi’nin marşını da kaleme aldı.
1924’te Ankara Erkek Muallim Mektebi edebiyat öğretmenliğine geçti; ardından Ankara Kız Lisesi'de öğretmenlik yaptı. Ankara Kız Lisesi Marşı'nın güftesini yazdı. 1932’ye kadar yaşadığı Ankara’da cumhuriyetin kuruluşuna tanıklık etti. 1924’te “Çoban Çeşmesi”, 1928’de “Suda Halkalar” isimli kitapları yayınladı.
1928’de Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati'nin başkanlığındaki “Şark Vilâyetlerini Tedkik Heyeti”'nde bulunarak Sivas, Erzincan, Gümüşhane, Trabzon, Erzurum illerini ve dönüşte Kastamonu'yu gördü. Bu yolculuk, onun edebi yaşamında bir dönüm noktası oldu. Memleket şiirleri yazmaya yöneldi.
1931’de Ankara Kız Lisesi’nde coğrafya öğretmenliği yapan Azize Hanım ile evlendi[2]. Bu evlilikten İsmet ve Yeliz adında iki çocuğu dünyaya geldi.
1932-1946 arasında İstanbul’da edebiyat öğretmenliği yaptı. Vefa, Kabataş Lisesi ve Amerikan Kız Koleji edebiyat öğretmenliklerinde bulundu. 1933’de Onuncu Yıl Marşı’nın sözlerini Behçet Kemal Çağlar ile birlikte yazım yaptı.
Ankara ve İstanbul’daki öğretmenlik yıllarında çeşitli dergi ve gazetelerde şiirler fıkralar yayınladı. Mizah dergilerinde “Deli Ozan” ve “Çamdeviren” takma adlarıyla mizahi manzumeler yazdı[1] 1946’da siyasete atıldı ve 1946'dan 27 Mayıs 1960'a kadar Demokrat Parti İstanbul milletvekili olarak TBMM’de görev yaptı.
27 Mayıs 1960 ihtilalinin ardından tüm milletvekilleri ile birlikte kısa bir süre Yassıada'da, daha sonra da Celâl Bayar ve diğer DP milletvekilleri ile birlikte Kayseri Kapalı Cezaevi'nde tutuklu kaldı. 16 ay sonra aklanarak serbest kaldı[3].
Serbest kaldıktan sonra siyasete dönmek istemedi. Son yıllarını Arnavutköy’deki evinde geçirdi. Yassıada’da arkadaşlarıyla birlikte yaşadığı baskıyı “Zindan Duvarları” adlı bir şiir ile anlattı ve şiiri kitap olarak yayınladı. Eşinin ani ölümünün ardından çıktığı Akdeniz gezisi sırasında Samsun vapurunda Kaş - Fethiye arasında seyrederken 8 Kasım 1973 günü bir gezi sırasında hayatını kaybetti. Cenazesi, 11 kasım 1973’te Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilmiştir.
Öğretmenlik yaptığı Kabataş Lisesi’nde 2005 yılında Faruk Nafiz Çamlıbel adına bir müze açlmıştır[4].
Edebiyat yaşamı
İlk şiirlerini aruz ölçüsüyle yazdı. Cenap Şahabettin ve özellikle Yahya Kemal'in etkisinde kaldı. “Edebiyat-ı Umumiye” dergisi’nde yayımlanan “Şarkın Sultanları” şiiri, edebiyat çevresinde kendisine yer açmasını sağlayan ilk ürünü oldu. Aruzla yazdığı şiirlerini 1918’de “Şarkın Sultanları”, 1919’da “Dinle Neyden” ve “Gönülden Gönüle” adlı kitaplarında topladı. Sonralarıysa aruz ölçüsünden uzaklaşarak hece ölçüsünü ve Türkçenin yalınlaşması, yabancı kelimelerden ve kalıplardan uzaklaşılması düşüncesini benimsedi. Şiirlerinde hecenin Özellikle 7+7 kalıbına bir ses zenginliği kazandırdı[3]. Milli edebiyatın oluşabilmesi, geliştirilebilmesini misyon edindi ve Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon ile birlikte türk edebiyat tarihinde “Beş Hececiler”’den biri olarak anılır oldu:
Sanatçı, halkın yaşantılarından çıkardığı konuları yine halkın söyleyiş ve nazım biçimleriyle dile getirir. Yepyeni görüşler getiren ünlü "Sanat" şiiri, memleketçi şiirin ilk bilinçli bildirisi kabul edilir. Batı etkilerine kapalı, Türk halk şiirine açık bir tutum içindedir.
Şiirlerinde ele aldığı başlıca temalar aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık ve ihtirastır. 1918-1930 arasında edebiyatın tek kuvvetli aşk şairi olarak tanınmıştır. Duygu ve düşünceyi bir arada yürüten, romantik ve realist konuları ve hayatları işleyen şiirleriyle ün yapmıştır. Yolcu ile Arabacı şiirindeki yolcuyu ruha, arabacıyı bedene benzettiği örneklerdeki gibi başarılı teşbihleriyle tanınır.
Şiirin yanı sıra, yurt ve ulus sevgisini işlediği veya toplumsal gerçeklere yöneldiği oyunlar da yazdı.
1933 yılında Kayseri Lisesi’nden öğrencisi Behçet Kemal ile birlikte yazdığı sözler, Cemal Reşit Bey tarafından bestelendi ve eser, cumhuriyetin 10. yıl kutlamaları için düzenlenen marş yarışmasını kazandı.
Yazarın tek romanı, 1936’da yayımlanan “Yıldız Yağmuru”dur. Bu romanında şair Şuküfe Nihal Hanım’a aşkını anlattığı düşünülür.
Eserleri

Şiirleri
Çoban Çeşmesi
Dinle Neyden
Gönülden Gönüle
Bir Ömür Böyle Geçti
Suda Halkalar
Han Duvarları
Zindan Duvarları
Şarkın Sultanları
Mustafa Kemal
Tiyatro oyunları [değiştir]
Canavar O gün(1925)
Akın (1932)
Özyurt (1933)
Kahraman (1938)
Yayla Kartalı (1945)
İlk Göz Ağrısı
Hudekoğlu
Roman [değiştir]
Yıldız Yağmuru
Ayşe'nin Doktoru (1949)
Mektep temsilleri [değiştir]
Bir Demette Beş Çiçek (1933)
Yangın (1934)
Belki Birgün (1946)
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu
Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu(d. 1929, Elazığ - ö. 21 Ağustos 1992, İstanbul) Türk şair ve yazar.Destan şairi olarak bilinir.Akçadağ Köy Enstitüsü'nü bitirdikten sonra öğretmenliğe başlamıştır.19 yıl öğretmenlik yaptıktan sonra çeşitli memuriyetlerde bulunmuştur.1978 yılında emekli olduktan sonra Türk Edebiyatı Vakfı ve Doğu Türkistan Vakfı'da yöneticilikler yapmıştır.Vefatına kadar uzun bir süre Türkiye Gazetesi'nin Kültür-Sanat köşesini hazırlamıştır.
Eserleri
Bozkurtların Ruhu (1952)
Gençosman Destan (1959)
Kür Şad Destanı (1970)
Malazgirt Destanı (1971)
Bozkurtların Destanı (1972)
Kopuzdan Ezgiler (1973)
Salur Kazan Destanı (1974)
Boğaç Han Destanı (1978)
Destanlarda Uyanmak (1979)
Destanlar Burcu (1990)
Alp Erenler Destanı (1991)
4. . Milli Edebiyat akımının özellikleri, Cumhuriyet’in ilk on yılının da bir özeti olmaktadır. Bu çerçeve içerisinde, Milli Edebiyat akımının ilkeleri de şu şekilde belirtilebilir:
Dilde yalınlık (en mühim prensip), Türkçe karşılığı olan Arapça ve Farsça kelimelerin atılması. Yalın (süssüz, sanatsız, özentisiz) bir dille yazma; İstanbul Türkçesini kullanma.
**Halk edebiyatı şiir biçimlerinden yararlanma
**Hece ölçüsü,
**Konu seçiminde yerlilik.
**Konularını hayattan, ülke şartlarından seçme.
**Millî kaynaklara yönelme.
 Yukarıdaki maddelere baktığımızda Milli edebiyat döneminde batı şiirinden çok fazla bir etkileşimin olmadığı bunun yerine öz kaynaklara yönelme olduğu anlaşılacaktır. Daha sonraki dönemlerde ise sürrealist şiir anlayışı Türk şiirini etkisi altına almıştır.
5. milli hislerin şiirde işlenmesi milli duygunun zihinlerde canlanmasını, millet olma bilincini kuvvetlendirir. Hislerimiz coşar. Canlı kalır.
İNCELEME
1.Tema: Türklerin kahramanlığı
Ölçü: 14 hece ölçüsü.
Kafiye düzeni: aaab, cccb,dddb
Kafiyeleri: -asa> zengin kafiye, atı> zengin kafiye, -yan tunç kafiye
Nazım birimi: Dörtlük
Birim sayısı: üç
2. şiirde ses  akışı ölçü ve kafiye ile sağlanmış. Bunlar şiirin daha akıcı ve etkili olmasını sağlıyor.
3.şiir Türklükten bahsediyor. Nihal Atsız da Türkçülük düşüncesinin önemli simalarından biridir.

sayfa 70
Bu vatan kimin
Ahenk unsurları

Ölçü
11’li hece ölçüsü
Uyak
1.       Dörtlük -ğr >tam k, -r yarım k, 2. Dörtlük –ak tam k, r yarım k, 3.dörtlük –şan>zengin k 4.dörtlük-er tam k 5.dörtlük –an tam k, 6.dörtlük –ade>zengin kafiye
Redif
1.dörtlük  unda redif, -enlerindir , 3.dörtlük yok, 4.dörtlük –cesine, 5.dörtlük yok 6.dörtlük değil
Sese dayalı edebi sanatlar
Teşbih, teşbih-i beliğ, istiare
Yapı unsurları

Nazım birimi
dörtlük
Nazım birimi sayısı
6
Uyak şeması
Abab,cccb,dddb,eeeb,fffb,gggb
Tema
kahramanlık
Nazım türü
Koşma -koçaklama

5. şiirde ses akışını kafiye redif, aliterasyon, asonans ve ölçü ile sağlanmıştır. Bu unsurlar yapıyı oluşturan unsurlardır.

SAYFA 71
ORTA ANADOLU
6. orta Anadolu adlı metinde  “Anadolu” teması işlenmiştir. Milli edebiyat döneminde millilik esas alınmış Anadolu insanına yöneliş başlamıştır.  Anadolu teması milli edebiyat döneminde işlenen bir temadır. Daha önce sosyal temalar işlenmiştir ama Anadolu teması işlenmemiştir.
7. ahengi sağlamak için ses ve sözcük tekrarlarına ve söz sanatlarına başvurmuştur.
8. Dili sade ve akıcıdır. Günlük konuşma dili esas alınmıştır. Bu milli edebiyat akımının özelliklerinden biridir. Şiirde memleket manzaraları olarak köy hayatından, törelerden, kan davalarından, bakımsızlıklardan bahsedilmiş. Bu özellikler metnin temasını yansıtmaktadır.
sayfa 72
AĞIT
9.
TEMA:  Memleketin içinde bulunduğu durma yakılan ağıt .
AHENK:  belirli bir ölçü ve kafiye sitemi yok.  . Belirli bir düzene göre oluşturulmamış. Şiirde ahenk bası ses ve sözcük( yok, konuşurdum) tekrarları ile sağlanmış.
YAPI:  şiir belirli bir birime göre oluşturulmamış. Nazım birimi yok. Birim sayısı belirli bir kurala göre oluşturulmamış. Serbest nazım kullanılmış.
10. şiirdeki ahenk unsurları şiirin yiğitçe bir edayla okunmasını sağlıyor. Vurgu ve tonlama şiirde ahengin oluşmasında önemli bir unsur olarak gözüküyor.
11. Arif Nihat Asya şiirlerinde memleket, bayrak, vatan gibi temaları işlemiştir.  Ağıt adlı şiirde de bunu görüyoruz.  Her şair kendi dünya görüşünü, duygu ve düşüncelerini şiire yansıtır.

SAYFA 73

ÇOBAN ÇEŞMESİ
12. Yukarıdaki şiirin konusu aşktır. Fakat günümüz manasıyla bilinen aşk değildir. Burada hakiki aşktan bahsediliyor. Hakiki aşkın talep edilmediğinden yakınılıyor.
Şiirin başlığı ile tema arasında sıkı bir ilişki var. Çoban çeşmesi, genellikle dağda, yerleşim yerlerinden uzakta bulunur. Şair, çeşmenin yalnızlığı ile aşk arasında bir bağlantı kurmuş. Şiirde bahsedilen kişiler halk arasında çokça hakkında hikâyeler anlatılan kişilerdir. Dönemin sanat anlayışı ile ilgisi var. Anadolu teması üzerinde çok durulmuş bu şiirde de Anadolu insanı arasında sıkça bahsedilen ölümsüz  aşklardan bahsedilmiş.
13.  – ağlar  >   tunç kafiye                                              --s- ar  -ınca > redif          ar > tam kafiye
        -uz-- a  çoban çeşmesi   R      ağ tam kafiye   - ufukl- ar – ınca> redif       ar > tam kafiye
       -bağlar >   tunç kafiye                                                  -y- ar –ınca > redif          ar > tam kafiye
      - d-ağa çoban çeşmesi   R  ağ tam kafiye            -akm- a  çoban çeşmesi  R
  
   -d-erdi> zengin kafiye                                        - göst- e r- en    bu> redif         er > tam kafiye
    -del-erdi> zengin kafiye                                   -  v- er- en     bu> redif
   -v-erdi> zengin kafiye                                        - gönd- er- en   bu> redif
-dud-ağ- a çoban çeşmesi                                R           - topr- -a çoban çeşmesi R

- mez arda   > zengin kafiye                              -ağ  lar> zengin kafiye
- dağ   arda> zengin kafiye                                  - sevda lar  > zengin kafiye
-ar  ar da> zengin kafiye                                      -çağ  lar> zengin kafiye
-b--a çoban çeşmesi R                                     -s- -a çoban çeşmesi  R 

16 Aralık 2012 Pazar

10.Sınıf Türk Edebiyatı Ders Kitabı Cevapları Zambak -SAYFA 91-109SAYFALAR ARASI CEVAPLARI B.OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBİ METİNLER

 HAZIRLIK
 Alp Moğolca kökenli Türkçe kelime olup yiğit, kahraman manasına gelir. Eren ise muhtemelen er kelimesinden türemiş bir Türkçe kelime olup, önceleri alp kelimesine yakın mânâda kullanılmış, sonradan ermiş kişi veya irfan sahibi kişi kastedilerek kullanılmaya başlamıştır. Alp Eren denince kastedilen ise hem bileği kuvvetli hem de gönlü zengin kişidir. çevresi tarafından örnek alınacak, fedakâr, hamiyetli ve benzeri mümtaz vasıfları kendinde toplayan idealist kişidir alperen.
Danişmentoğulları Beyliği:
 Orta Anadolu'da kurulmuş bir Türk Beyliğidir. Anadolu'nun hakimiyeti için Anadolu Selçukluları ile uzun yıllar hakimiyet savaşları yapmışlardır. Devletin kurucusu Büyük Selçuklu Devletinin sultanlarından Melikşah'ın kumandanlarından Danişment Gazidir. Danişment Gazi 1080 yılında Sivas'ı ele geçirerek burada kendi beyliğini kurmuştur. Emir Danişment Haçlılara karşı da savaşmıştır.

 Ayrıca beyliğinin sınrlarını Amasya, Bayburt ve Malatya'ya kadar da genişletmiştir. Danişment Gaziden sonra yerine geçen oğlu Emir Gümüştekin ise Ermenilere karşı kazandığı zaferler ve en ünlü Haçlı reisi Bohemund'u esir edip Niksar Kalesine tıkmasıyla, Müslüman dünyasında efsane olmuştur. Danişmentoğulları beyliğine, sürekli savaş halinde oldukları Anadolu Selçukluları son vermişlerdir. 2. Kılıçaslan 1175 yılında Sivas, Tokat, Niksar ve Amasyayı arka arkaya fethederek bu devlete son vermiştir.

 Toplum bünyesinde kalıcı izler bırakan kahramalık hikayeleri geçmişte yaşanılan güzel işleri hatırlatır, bu/toplum bilincini tazeleyip birlik ve beraberliğin tesis edilmesinde önemli katkılar sağlar.

ŞEYHOĞLU MUSTAFA:
 Şeyhoğlu Sadreddin Mustafa, XIV. yüzyılın şöhretli mesnevi şairlerindendir. 1340 yılında doğmuş ve muhtemelen 1409 yılından önce ölmüştür. Ölüm tarihi kesin olarak bilinemeyen Şeyhoğlu, Germiyan Beyliği sınırları içinde yaşamış, Germiyan beyi Süleyman Şah'ın ölümünden sonra Yıldırım Bayezid'in yanına gelmiş, Osmanlı sarayına intisap etmiştir. Şeyhoğlu'nun Farsça'dan yaptığı tercümeler çoktur. Fakat onu meşhur eden asıl eseri "Hurşiûdnâme"sidir. Bu eser, mesnevi tarzında yazılmış bir aşk ve macera romanıdır. Önce Germiyan Bey'i Süleyman Şah'a, sonra Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid'e sunulmuştur.Hurşidnâme'nin kahramanlarından Hurşid, Iran ŞahıSiyavuş'un kızı, Ferahşâd ise batılı bir şehzadedir.Şeyhoğlu'nun diğer önemli bir eseri "Kenzü'l Küberâ'dır. Bir çeşit siyasetname olan bu eser padişahların, beylerin, vezirlerin ve kadıların tutumlarını, görev ve sorumluluklarını anlatır.

SAYFA 93
 1.Halife'nin Bağdat'ta çıktığı avda kulağı ve burnu kesik bir adam görmesi
 Adamın kendisini Esatur Kayser'in bu hale getirdiğini söylemesi
 Halife'nin Esatur Kayser'e savaş açması, Malatya'ya gelmesi
 Savaşın başlaması,Seyit Battal'ın gösterdiği kahramanlıklar
 Esatur Kayser'in yenilmesi
 Kayser'in barış istemesi ve yeniden Malatya'ya dönülmesi
 2. Kişiler: Seyit Battal, Halife,Esatur Kayser, Süheyl, Seyyid Hazret, Emir Ömer, Daniyal,Anişin Gazi, Büyücü Harus, Şemmas Pir,Güzende Cazu...
 Zaman: "Bir gün, ertesi gün,sonra, o dem" gibi belirsiz zaman ifadeleri..."

Mekan: " Rum,Malatya şehri,Cebel Dağı, Bağdat,meydan, " gibi mekanlar...
 3. Metinde Seyyid Battal ve Esatur Kayser tip, diğerleri karakterdir.Çünkü bunlar eserden esere özellikleri değişmeyen,bu/ tavır ve davranışları belirli olan kişilerdir.Seyyid Battal Gazi ve Kayser olay örgüsünün ana kahramanları diğerleri ise yardımcı karakter işlevine sahiptirler.

SAYFA 94
 4. Metinde mekan adlarında tasvirlerle anlatım yoktur.Bunlar sadece olayların yaşandığı mekan isimleri olarak kullanılmıştır.mekan/ isimleri olay örgüsünde olayların geçtiği yeri anlatma işlevine sahiptir.
 5.Metinde belirli zaman ifadeleri yoktur.Giriş bölümündeki açıklayıcı bilgilerden hareketle metnin olay örgüsünün 8.yüzyılda yaşandığı söylenebilir.
 6.Metnin teması Battal Gazi'nin kahramanlıklarıdır.bu/ tema dönemin sosyal ve siyasi özellikleriyle örtüşmektedir.
 7.Battalname'den alınan metindeki kahramanlık İslam dini içindir.Alperenlik anlayışı bunu gerektirir.
 8.Metin tarihi bir olaya dayanmaktadır."Halifenin varlığı, gaza anlayışı, savaşta davulların vurulması, ganimet toplanması, esir alınması " gibi olaylar dönemin sosyal ve siyasi zihniyetini yansıtır.
 9. Büyüyle mezarda bulunan birinin çağrılması, Seyyid Battal'ın savaş esnasında gösterdiği olağanüstü kahramanlıklar gerçek hayatta yaşanması mümkün olmayan olaylardır.
 10.Metnin anlatıcı her şeyden haberdar olan, olayların öncesini ve sonrasını bilen ilahi bakış açılı hakim anlatıcıdır.
 11.Tabloda 2-4-5. cümleleri işaretleyiniz.
 12.
 "Gördüler ki bir kişi bir ağacın dibinde yatıyor, burnu ve kulağı kesik.
 "Hayli cenk ettiler." "Kurt lain iyi ok atan bir melun idi."
 "Hemen o evliyaların şahı bir nara atıp meydana girdi."
 "Kurt laine öyle bir süngü vurdu ki götürdü, laini yere vurdu."
 "Sonra Kayser Esatur o durumu gördü, öfkelendi, altın kemerli dört yüz kul meydana girdi." vb... cümleler tasvirlerle anlatılmıştır.Bu tasvirler anlatılmak istenenin zihinde daha iyi canlanmasını sağlamak içindir.
 13.Metindeki "kahramanlık" teması evrenseldir.Çünkü insanoğlu "ideal" olan her şeye ilgi duymuş ve onu yüceltmiştir.Kahramanlık anlayışı da bunlardan biridir.

1.Etkinlik
 Metnin yapısını oluşturan ögeler(olay örgüsü,kişiler, yer ve zaman) arasında organik bir bağ vardır.Anlatılan olay belli bir zamanda, belli bir mekanda belli kişiler arasında yaşanır.Metne bütünlük kazandıran olay örgüsünün meydana gelmesini sağlayan unsur da budur.Bu yapı unsurları metnin iletisini vermede ve somutlaştırmayı sağlamada birer araçtır.

DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN DESTANI'NI BEYAN EDER HANIM HEY
 Sayfa 98
 14.METNİN OLAY ÖRGÜSÜ:
 v Destandaki olay Bayındır Han’ın “yılda bir kere ziyafet verip Oğuz beylerini misafir” etmesi ile başlar.
 v Bayındır Han’ın Oğuz Beylerine ziyafet vererek ve onları huzuruna davet etmesi.
 v Bayındır Han’ın ziyafet için şartlar öne sürmesi ve bu şartlar doğrultusunda misafirleri sınıflandırılması.
 v Dirse Han’ın Bayındır Han tarafından kara otağa oturtulması ve bunun sonucu Dirse Han’ın üzüntüsü(Çocuğu olamayışı .)v Dirse Han’ın çocuğu olmamasına üzülmesi ve evine gelerek bunu hatunu ile istişare etmesi.
 v Eşin çocuk sahibi olmak için Dirse Han’a yapması gerekenleri söylemesi.
 v Duaların kabul olması ve Dirse Hanın bir erkek çocuğunun olması
 v Çocuğun büyüyüp 15 yaşına gelmesi
 v Delikanlının Bayındır Han’ın boğasını yenerek Dede Korkut tarafından Boğaç adını alması ve bunun sonucunda Oğuz tarafından onanması.
 v Boğaç Han’a hanlık ve taht verilmesi kırk namertin bunu kıskanması.
 v Boğaç Han’ın kırk namerdin yalanları yüzünden babası tarafından öldürülmek istenmesi.
 v Ok ile avlanan Boğaç Han’ın Dirse Han tarafından ölüme terk edilmesi.
 v Annenin Boğaç Hanı arayıp yaralı halde bulması ve tedavi ettirmesi
 v Boğaç Han’ın yaralarının iyileşmesi ve kırk namerdin bunu öğrenerek endişelenmesi.
 v Dirse Han’ın kırk namert tarafından tutsak alınarak kaçırılması.
 v Boğaç Han’ın kırk namertle savaşarak babasını kurtarması.
 v Boğaç Han’ın babası Dirse Han’ı kırk namerdin elinden kurtarması sonrasında Bayındır Hanın ona beylik vermesi
 Dede Korkut'un Boğaç Han için destan söyleyip dua etmesi
 15.Metinde cümleler kısa, dil son derece sade ve anlaşılır bir Türkçedir.

Metindeki bazı ekler ve sesler zamanla ses değişikliğine uğramıştır.
 SES DEĞİŞİKLİĞİNE UĞRAYAN KELİMELER VE GÜNÜMÜZDEKİ KARŞILIKLARI:
 hanun> hanın
 yigitleri > yiğitleri (g>ğ değişimi)
 karşuladılar > karşıladılar (u>ı değişimi)
 getürüp > getirip (ü>i değişimi)
 kondurdılar > kondurdular (ı>u değişimi)
 kiçe > keçe (i>e değişimi)
 yahnısından > yahnisinden ( ı>i değişimi)
 önine > önüne ( i>ü) değişimi
 getürdiler > getirdiler ( ü>i değişimi)
 böyledür > böyledir (ü > i değişimi)
 benüm > benim ( ü>i değişimi)
 eksikligüm > eksikliğim (g>ğ değişimi ü>i değişimi)
 gördi > gördü ( ü>i değişimi)
 kılıcumdan > kılıcımdan
 suframdan > soframdan ( u>o değişimi)
 ağ> ak ( ğ>k değişimi)
 oldı > oldu (ı > u değişimi)
 kim > ki ( m ünlüsün düşmesi)
 didi > dedi ( i> e değişimi)
 oğlı > oğlu (ı > u değişimi)
 dahı> dahi ( ı >i değişimi)
 kalkuban > kalkarak ( -uban zarf fiil eki kullanımdan düşmüş)
 yirinüz> yeriniz (i>e değişimi & ü > i değişimi)
 karayıb > garaip

KULLANILMAYAN KELİMELER
 aydur (de-, söyle-)
 kargayupdur ( beddua etmiştir.)
 örü turdu (yerinden kalktı)

Sayfa 99
 16.Verilen özelliklerden 1. 2.3.4.6.7.8.9.11.12. cümleler Boğaç Han Hikayesinde bulunur.

17. Hikayede toplumun değerlerinin benimsenmesi ve yaşaması için çaba harcayan Dede Korkut, aynı zamanda kahramana ad veren onun ruhsal olarak doğmasını sağlayan norm bir karakterdir. Kahramanın simgesel anlamda yeniden doğuşunun yönlendirici gücü olan Dede Korkut, kahramanın başarılarından sonra onun için Tanrı’ya dua eder, destanlar söyler.

18.
 a) Aile bağlarının sağlamlılığı: Annesinin Boğaç Hanı arayıp bulması onu gizlice tedavi ettirmesi, Boğaç Hanın babasını kırk namerdin elinden kurtarması
 b) Kahramanlığın yüceltilmesi: Boğaç Hanın Bayındır Hanın boğasını öldürmesinden sonra babası tarafından ona taht ve beylik verilmesi
 c)Çocuk sevgisi ve çocuğa verilen değer: Metinde çocuğu olamayan Dirse Hana beddua edilmesi, Dirse Han’ın Bayındır Han tarafından kara otağa oturtulması...
 d)Çocuğa ad verilme biçimi: Gösterilen kahramanlıktan sonra bilge bir kişilik olan Dede Korkut'un gelip ad koyması

19.Dede Korkut’ta kadınlara büyük değer verilir. Kadınların toplumun içindeki konumları çok yüksektir. Ailede bir erkek kadar söz sahibidirler. Erkekler bir karar almadan önce hanımlarına danışırlar. Bir erkek kadınına güzel sözlerle hitap eder, onu çok güzel bir şekilde tasvir eder.

20.Tonyukuk Bilge Kağan'ın baş veziri ve akıl hocasıdır, tecrübeli bir devlet adamıdır.
 Ögdilmiş: Kutadgu Bilig'de akıl,zeka ve ilmi temsil eder.
 Dede Korkut ise hikayelerde kendisine akıl danışılan, tecrübeli bir bilge kişidir.
 Türk Devlet geleneğinde yöneticilerde aranan en önemli özellikler akıl,bilgelik ve tecrübedir.Türk Devlet geleneğinde danışarak kararları alma çok önem verilen bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu mekanizma, alınan kararların isabetini ve uygulamadaki başarısını yakından etkilemiştir.

SAYFA 102
 OLAYIN OLUŞUM AŞAMALARI
 Ø Danişment Gazi’nin Zile’yi fethetmek için hazırlık yapmaları
 Ø Kafirlerin gece baskını yapıp yüz kişiyi şehit etmeleri ve kaleye çekilmeleri
 Ø Melik Gazi’nin askerleriyle kaleye hücum etmeleri
 Ø Abdurrahman Gazinin mancınık almak için Tokat’a gitmesi ve Gümeneklilerin isyan ettiğini görmesi
 Ø Kafirlerin İslam askerlerine saldırmaları ,bazılarını esir alıp kaleye çekilmeleri
 Ø Melik’in üzgün şekilde geri dönmesi
 Ø Melik’in otağında bir papaz görmesi ve onun kaleye giriş yolunu bildirilmesi için gönderildiğini söylemesi
 Ø Melik Gazinin papazın gösterdiği yoldan gizlice kaleye girmesi
 Ø Kalenin zapt edilmesi ve Emenos’un öldürülmesi
 Ø Melik Gazi ve askerlerinin Tokat’a hareket etmesi "(blogkafem.net) "
 Ø Düşmanla savaşılması ve Tokat’ın ele geçirilmesi
 22. Danişmentoğulları Beyliği Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın komutanlarından Danişment Gazi Gümüştegin Ahmet Bey tarafından kuruldu. Başkenti Sivas’tır. Beyliğin sınırları zamanla Tokat, Niksar, Amasya, Çankırı, Çorum, Kastamonu, Kayseri, Elbistan ve Malatya’ya kadar ulaşmıştır. Danişment Gazi Anadolu Selçuklu Sultanı I.Kılıç Arslan ile birlikte Haçlılara karşı büyük başarılar kazandı.Verilen metinde Danişment Gazi’nin Haçlılara karşı gösterdiği kahramanlıklarla Zile ve Tokat’ı ele geçirdiğini görüyoruz.Tarihi gerçeklikler metinde olağanüstü özellikler katılarak anlatılmıştır.

23. Alp kelime anlamı yiğit, kahraman, bahadır ve cesur olup savaş meydanlarında gözünü kırpmadan hak uğrunda çarpışan askerdir. Türkler İslam’ı kabul etmeden önce cihan hâkimiyeti sloganı ile Alp ruhuyla savaşırken İslamiyet’i kabul ettikten sonra eren ruhunu da bünyesine sindirerek Alperenlik ruhuyla İla-yı Kelimetullah üslubunda cihad karakterini kazanmıştır. İ’la-yı Kelimetullah , Allah’ın ismini ve Kitabını (yani sözleri ve mecmuası olan Kur’anın yasa olarak uygulanması) yüceltmek demektir. Alp’lik ilk olarak Gazneliler devrinden itibaren Müslüman emirlerin hükümlerinde kullanılmaya başlamıştır. Abdulkerim Satuk Buğra Han’ın İslamı kabul etmesiyle birlikte erenlik vasfı, (yani İslamın yaşayış biçimini de alarak) Alperenlik sıfatına kavuşarak Müslüman olan Türkler arasında yayılmıştır.Örneğin Alptegin, Alpaslan, Alp-er han ve Osmanlılarda Gündüz Alp gibi isimler de kullanılmaya başlanmış ve aynı zamanda da Mücahid dervişlere de Alperen denilmeye başlanmıştı. Alperenler Osmanlının kuruluşunda büyük rol oynamışlardır. Alperenler daha ziyade sınır boylarında görev almışlardır. Devletin sınırları genişledikçe uç boylarına doğru kayarak orada İslamı yaymak suretiyle büyük tebliğ görevini yaparken düşmana karşı savaşmayı da Alperenlik ruhuna uygun olarak yaparlardı.

24.Danişmentname adlı metinde
 Ø Kısa cümleler kullanılmıştır.”
 Ø Oğuz Türkçesinin özelliklerini taşımaktadır.
 Ø Özgün metinde kullanılan bazı seslerle günümüz Türkçesindeki sesler arasında farklılaşmanın olduğu görülmektedir.

SES DEĞİŞİKLİĞİNE UĞRAYAN KELİMELER
 * Kılur > kılar (u>a değişimi)
 *Kal’a > kale (a>e değişimi)
 *Kapusın > kapısını
 *Açup > açıp
 *Turdılar > durdular
 *Karşu> karşı
 *Turup > durup (t > d değişimi)
 *Ceng iderlerdi > cenk ederlerdi (i>e & g>k değişimi)
 *Kalup > kalıp
 *Kafirün >kafirin
 *Niçesi > nicesi
 *Ugrın (gizli) >günümüzde kullanılmamaktadır
 *Kankı> hangi
 *Var-ısa> varsa
 *Bağladılar > bağladılar (g>ğ değişimi)
 *İrdiler > erdiler


Cevap: 10. Sınıf Yeni Edebiyat Kitabı Cevapları

SAYFA 106
 26.Hurşidname adlı metnin anlatım biçimi öyküleyici anlatımdır.

27.”Hurşidname” adlı metinin olay örgüsü
 Ø Hurşid ile Boğa Hanın savaş meydanında karşılaşmaları
 Ø Hurşid ile Boğa Hanın diyalogları
 Ø Hurşid’in yüzünden zırhı kaldırması ve Boğa Hanın Hurşid’in güzelliğinden kendinden geçmesi
 Ø Hurşid’in Boğa Hanı öldürmesi
 28.Teması aşktır.

EK BİLGİ: (mutlaka okuyunuz)
 Bu eserin tenkitli metnini hazırlayıp inceleyerek ilim âlemine
 sunan Prof Dr. Hüseyin AYAN “Hurşîd-nâme’de Aşk” başlığıyla, eserdeki beşerî ve ilahî aşkın tezahürü üzerinde durmuştur. H. Ayan burada, beşerî aşkla ilahî aşkın eserde yan yana
 yürüdüğünü ve bunların birbirinden ayrılmasının güçlüğünü belirtir. Hurşîd’in
 güzelliği, bu güzelliği görenin bayılması ve uzun süre kendisine gelememesi,
 görmeden âşık olma, aşkın ve âşıkların hâlleri, aşk-akıl ilişkisi, aşkın söz, saz ve resim yoluyla ortaya çıkışı ve sözün etkisi… gibi konuların ele alındığı kısımda, Şeyhoğlu’nun aşk hakkındaki fikirleri de verilmiştir. H. Ayan bunları şöyle sıralar:
 “1. Aşkın gizli nice dünyaları vardır ki akıl bunlardan asla
 haberdâr olmaz,
 2. Aşka boyun eğmeyenler bu âlemlerden bîgânedir,
 3. Âşık olmayan insanların kişiliği yoktur,
 4. Âşık olmayan insanlar gözden, kulaktan dilden ve dudaktan lezzet alamazlar,
 5. Âşık olmayan insanlar, ne insanın ne kâinatın sırrını ve seyrini temâşâ edemezler.”
 H. Ayan bunlardan sonra; bu beş unsurla aşkı târif ederek çeşitli açıklamalar yapmayı da ihmâl etmez. Bu açıklamalarda görülen husus, beşerî aşkın tarifine, ilâhî aşkı karıştırma temayülünün ağır basmakta olduğudur.” değerlendirmesini yapar.
 29.Metin olağan üstü özellikler taşıyan gerçek hayatta karşılaşamayacağımız olaylar ve karakterlerin olduğu tamamen kurmaca bir metindir.

2.Etkinlik
 HURŞİD: İran Şahının kızı.Uğruna ölünecek kadar güzel, kıvrak zekalı, iyi eğitimli, savaşçı, yiğit, cesur…
 FERAHŞAD: Mağrib ülkesinin hükümdarının oğlu, Hurşid’e aşık…

30.
 zaman :“yüzünden örtüyü kaldırdıktan sonra, geceleri, ertesi günü, savaşın kızıştığı sırada…” gibi belirsiz zaman ifadeleri

mekan: “Bir kaleye, Mağrib şehri, savaş meydanı” gibi mekanlar…Bu mekanlar sadece yer adı olarak geçmiş tasvir edilmemiştir.

31.Metnin manzum kısmında 4. 7. 12. 15. 16. 20. 22. 23. beyitlerde sanatlı söyleyiş vardır.Örneğin;
 12.beyitte “Bütün kemiklerinin bağı çözüldü, kuşu uçtu, budağı sarsıldı.”
 Mübalağa istiare
 20. beyitte “Güneşin yüzünden kara bulutun kalktığı gibi hemen ay yüzünden zırhı kaldırdı.”(teşbih sanatı) vb….
 Bu sanatlı söyleyişler anlatımı kuvvetlendirmekte, ifadenin süslü ve edebi olmasını , söylenmek istenenin zihinde daha belirgin ve güzel bir şekilde anlatılmasını sağlamaktadır.

32.Mesnevinin uyak şeması:
 aa/ bb/ cc/dd /ee / ff (mesnevilerde her beyitin kendi arasında uyaklı olduğunu unutmayınız.)

33.Hurşidname mesnevisinde mesnevi türüne ait özellikler:
 Ø Beyitlerle yazılmıştır.
 Ø Uyak düzeni aa/ bb/ cc / dd/ ee/ ff…dir.
 Ø Aşk teması işlenmiştir.
 Ø Aruz ölçüsüyle yazılmıştır.(Kalıbı mefâîlün / mefâîlün /feûlün )
 Ø Öyküleyici anlatımla masal havasında anlatılmıştır.

34.ŞEYHOĞLU MUSTAFA’NIN EDEBİ KİŞİLİĞİ:
 · 14.yüzyılın şöhretli mesnevi yazarıdır.
 · Edebi yönü çok kuvvetlidir.
 · Nesir alanında da oldukça ustadır.
 · Eserlerini Türkçe ile yazmanın güçlüğünden şikayet eder.
 · İran edebiyatının önde gelen isimlerinden ve özellikle bunlardan Ferîdüddîn Attâr ve Senâî’nin, Şeyhoğlu’nun edebî kişiliğinin oluşumunda önemli rol oynamıştır.
 · “Şair, Hurşîd ü Ferahşâd’da, o zamana kadar bir
 mesnevide bulunması belirlenmiş hususların hiçbirisini ihmal etmemiştir.
 · Şeyhoğlu Mustafa, Şehnâme’den aldığı epizot ve motiflere başka kaynaklardan ve özellikle Türk tarihi ve geleneklerinden ilâveler yaparak bunları yerli yerine koymuş, olayın bütün inceliklerini nazımla söylemiş ve bu uğurda büyük emek harcamıştır. Eserin hacmi (7903 beyit) yanında, her beytine büyük özen göstermiştir.

1 Aralık 2012 Cumartesi

10.Sınırf Edebiyat Kitabı Cevapları- Olay çevresinde Oluşan Metinler-Battalname sayfa 92- 96


HAZIRLIK SAYFA 92
1.Battal ve Seyyid kelimelerinin anlamını öğrenerek Battal Gazi hakkında bilgi edininiz.
1.Battal kelimesinin anlamı en büyük demektir. Seyyid, Hz. Muhammed’in  soyundan gelen kişilere verilen addır.
 Battal Gazi veya Seyyid Battal Gazi, 8. yüzyılda yaşadığı tahmin edilen ve hakkında çeşitli inanışlar bırakmış bir liderdir. Türk bir kahramandır. Emevilerin Anadolu'nun doğusunu fethetmesi ile oraya yerleşmiş bir Arap ailenin oğludur. Battal Gazi, Malatya'da doğmuştur. Doğduğu ve yaşadığı evin yeri halen mevcuttur. Yıkıntı halinde korunmaktadır. Uzun yıllar halka yemek dağıtılan hayrat yeri olarak kullanılmıştır. Evliya Çelebi seyehatnamesinde bahsedilmektedir.
Battal Gazi hakkında bugüne ulaşabilmiş kaynaklar sadece mesnevi tarzı yazılmış, birbirini hem destekleyen hem de çelişen olgular içeren destanlar ve halkın hafızasında kalmış olan bilgilerdir.
Battal Gazi Destanı'nda ve halk hikâyelerinde, Emeviler zamanında Arap ordusuyla birlikte İstanbul'u kuşattığı anlatılmaktadır. Kuşatma hem denizden hem karadan yapılmış, fakat başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Destanda Battal'ın düşmanı, Arap komutanına oyun oynayıp kuşatma başladığında İstanbul'a geçerek imparatorluğunu ilan eden İmparator Leon'dur. Arap tarihinde II. İstanbul kuşatmasının tarihi 717-718 olarak belirtilmektedir. Bizans tarihindeki veriler de bu tarihi doğrular niteliktedir. Ayrıca Bizans tarihinde İmparator III. Leon'un tahta çıkma tarihi 717 olarak belirtilmiştir, bundan dolayı destandaki Leon'un İmparator III. Leo İsauryalı olma olasılığı üzerinde durulmaktadır. Destanda Battal Gazi'nin kuşatma sırasında yirmili yaşlarında olduğu söylendiği için, Battal Gazi'nin doğum yılının 690-695 civarı olmasının olası olduğu düşünülmektedir. Battal Gazi'nin 740 yılındaki Afyon (Akroinon) Savaşı'nda öldüğü konusunda tarihçiler mütabakata varmışlardır.
740 yılında Eskişehir'in Seyitgazi ilçesi yakınlarında savaşta aldığı yara sebebiyle şehit olmuştur. Anadolu'da İslamın yayılmasına büyük katkıları olmuştur. Günümüzde Battal Gazi ile ilgili en kapsamlı çalışma Ankara Polis Koleji'nde Metin İnceleme Kulübü tarafından sürdürülmektedir.
Seyyid Battal Gazi Muhammed'in torunudur. Kendisi Emevi komutanı değildir. Ama Emevi ordusunda görev almıştır. Abdulvehab Gazi, Muhammed'in de aldığı emaneti yaklaşık iki yüzyıl sonra Seyyid Battal Gaziye teslim etmiştir. Seyyid Battal Gazi Aleviler için serçeşmedir. Seyyid Battal Gazi'nin torunları Amasya Merzifon'da, Eskişehir Seyitgazi'de ve Malatya civarında yaşamaktadır. Kendisi Ayasofya Kilisesine (camiine) giren ve o zamanın düşman komutanı Leo'nun korkusuna sebep olan seyyiddir. Halen Manisa, Eskişehir, Amasya, Tokat, Sivas yörelerinde Battal Gazi soyuna ikrar vermiş bu ocaktan olan Aleviler vardır.
2.Danişmentname hakkında bilgi edininiz.
2.Danişmendname Anadolu’nun fethini ve bu fethi gerçekleştiren kahramanların anlatıldığı bir destandır.
12 yy’da sözlü olarak şekillenmiş 13 yy’da yazıya geçirilmiştir.
Anadolu coğrafyası destanda gerçek isimleriyle yer alır.
Destanda adı geçen kahramanlar gerçek Türk beyleridir.
Bu destan uzun bir süre bir tarih kitabı olarak nitelendirilmiştir.
Eser ilk defa Anadolu Selçuklu Sultanı İkinci İzzeddin Keykavus’un emriyle İbn-i Ala tarafından derlendi.
Eser ikinci olarak Osmanlı Hükümdarı Sultan İkinci Murad’ın emriyle Tokat Dizdarı Arif Ali tarafından Türkçe olarak aralarında manzum parçaların da bulunduğu bir nesir diliyle 17 bölüm halinde yazdı.
Battalname’nin bir devamı olarak kabul edilir.
Halk şairleri tarafından da “Mefailün mefailün faulün” vezniyle manzum olarak yazılmıştır.
Tarihçiler için kaynak eserlerden sayılmıştır.
Anadolu’nun birçok kütüphanesinde nüshaları bulunmaktadır.
Danişmentname’nin dil özellikleri hakkında neler söyleyebiliriz?
-Kısa cümleler kullanılmıştır.
-Özgün metinde kullanılan bazı seslerle günümüz Türkçesindeki sesler arasında farklılaşmaların olduğu görülmektedir.
budagına > budağına basdı > bastı kim > ki
ol > o düşi > düşü dahı > dahi
3.Dede Korkut hikayelerinin ne zaman yazıya geçirildiği hakkında bilgi edininz.
3. Dede Korkut Kitâbı (kendi adıyla Kitāb-ı Dedem Ḳorḳud Alā Lisān-ı Tāife-i Oġuzḫan), Oğuz Türklerinin en bilinen epik destanlarındandır. 15. ve 16. yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Dede Korkut Kitabı’ndaki hikâyeler tarih boyunca dilden dile, anlatıcıdan anlatıcıya aktarılan bir sözlü gelenek ürünüdür.
Dede Korkut Kitabı, destani Oğuz hikâyelerinin mecmuasıdır. Çok önce teşekkül eden ve asırlarca Türklerin arasında yaşayıp gelişen bu destanlar nihayet 15. asrın sonları ile 16. asrın başlarında yazıya geçirilmiştir.[1] Eserde nazım ve nesir bir arada verilmiştir.
4. XIV. Yüzyıl şairi Ahmedi’nin “İskendername” adlı eserinin konusunu bulunuz.
4.İ skendernâme, ünlü Türk Divan edebiyatı şairi Ahmedî tarafından kaleme alınmış bir mesnevidir. 1390 yılında yazılan mesnevi I. Beyazıt'ın oğlu Emir Süleyman'a sunulmuştur. Adından da anlaşılabileceği gibi eser Büyük İskender'in hayatını konu alır. Fakat, çoğu araştırmacıya göre, eserin amacı ismi geçen kişinin hayatını anlatmaktan çok bu hayatı bir çerçeve-hikâye olarak kullanıp birçok farklı bilim dalına dair çeşitli bilgiler vermektir. Nitekim eserde konu edinilen İskender'in yaşam öyküsü ile İskender'in gerçek yaşam öyküsü arasında büyük farklılıklar bulunur. Çoğu araştırmacı göre şiir açısından çok parlak bir eser olarak kabul edilmeyen İskendernâme´yi önemli kılan ana unsur ihtiva ettiği bilgilerdir. Her ne kadar bir mesnevi olsa ve nazım şeklinde yazılmışsa da eserin içeriğinin büyük bir kısmı geometri, astronomi, tıp, felsefe, siyaset, etik, teoloji gibi bilimlere dair bilgiler içerir. Bu da eseri Bilim Tarihi ve Felsefe Tarihi açısından önemli kılar. Eserin bu özelliği birçok bilimadamı ve şairin eseri edebi bir eserden ziyade bilimsel bir eser olarak görmesine sebep olmuştur.
5. Zülkarneyn ve İskender hakkında bilgi edininiz.
5.  Hazret-i Zülkarneyn (as), Kur’ân’da ismiyle zikredilen sâlihlerdendir. Kimliği konusunda açık bir nass olmadığı için nebi mi olduğu, veli mi olduğu, sâlih bir padişah mı olduğu hep tartışma konusu olmuştur. Bazı müfessirler, Kur’ân’da Allah’ın “Yâ Ze’l-karneyn” şeklinde hitap ettiğinin bildirilmesini nazara alarak nebî olduğunu; bazıları da velî olduğunu iddiâ ederler. Bu konudaki ihtilâfa Üstad Bedîüzzaman (ra) son noktayı koyar: Zülkarneyn, Allah’ın kendisini te’yid ettiği, hususî güç ve kuvvet verdiği, Yemen Padişahlarından bir şahıstır ki, Hazret-i İbrahim (as) zamanında yaşamış ve Hazret-i Hızır’dan ders almıştır.

Zülkarneyn, “İskender” olarak da tanınmıştır. Her ne kadar Fahrüddin Râzî tefsirinde Yunanlı İskender’in Zülkarneyn olduğunu söylemişse de; milattan takriben üç yüz sene önce yaşamış ve Aristo’dan ders almış olan Yunanlı İskender’in tarihî bilgiler açısından Zülkarneyn olamayacağında müfessirlerin çoğunluğu birleşmişlerdir. Bedîüzzaman (ra) da Zülkarneyn’in, Yunanlı İskender olmadığını kaydetmiştir.

Hazret-i Zülkarneyn’in, Ye’cüc ve Me’cüc denilen bozguncu, fitne ve fesatçı, mütecaviz, vahşî, saldırgan, yağmacı, yıkıcı ve zalim iki kabilenin şerrinden ve saldırılarından medenî ve mazlum kavimleri korumak için bir sed bina ettiğini, yine Kur’ân beyan eder.
Büyük İskender
Büyük İskender veya III. Aleksander, (Yunanca: Megas Aleksandros; 22 Temmuz M.Ö. 356, Pella, Makedonya - 13 Haziran M.Ö. 323, Babil), Makedonyalı İskender olarak da bilinir. M.Ö. 336-323 yılları arasında Makedonya kralı ve tarihteki en büyük komutanlardan biri. Makedonya kralı II. Filip'in oğlu.
Pers İmparatorluğu'nu yıkarak Yunanistan'dan Hindistan'a kadar uzanan büyük bir imparatorluk kurmuş, Eski Yunan uygarlığının Doğu'ya yayılmasında etkili olmuş ve efsanevi bir kahramana dönüşmüştür.
6. Ahmedi ve sanat anlayışı hakkında bilgi edininiz.
6. Ahmedi

Asıl ismi abuzeri İbrahim'dir, 14. yüzyılın en büyük divan şairidir,
Hayatının ilk yıllarını ve ilk öğretimini Anadoluda tamamladıktan sonra öğrenim için Mısır'a gitmiştir. Öğrenimini bitirdiğinde, Kütahya'ya geldi. Önce Süleyman Şah'ın (Germiyan beyi), daha sonra ise Timur'un koruması altına girdi. Amasya'da 1414 yılında vefaat etti.
Ahmedî, dönemindeki şairleri büyük ölçüde etkilemiştir. Eserleri dini konular veya temalar içermez. Fars şiir formunu Türkçe'ye uygulamaya çalışmıştır, fakat Farsça mecazlar Türkçe'ye tam olarak aktarılamadığı için şiirlerinde düzenli ve güçlü mısra yapıları bulunmamaktadır.Genellikle yüksek zümreye (padişahlara) hitap etmiştir.
Başlıca Eserleri
Ahmedi Divanı
Cemşîd ü Hurşid (mesnevi)
İskendername(mesnevi)
Ahmedi Divanı
6 nüshaya sahip olan Divan, Ahmedi'nin şairlik yeteneğini ortaya koyduğu önemli eserlerindendir.Özellikle la-dini şiirlerde Hoca Dehhani'den etkilenmiş olduğu görülür.Dehhani dışında etkisinde kaldığı şairler Aşık Paşa,Gülşehri,Ahi Evran olarak sıralanabilir. Ahmedi'nin şiirlerinin bir kısmı nazire mecmualarında bulunmaktadır.

Cemşid ü Hurşid
İranlı şair Salman Saveci'nin aynı adı taşıyan 1700 beyitlik yapıtının genişletişmiş çevirisi olan, Cemşîd ü Hurşîd, ünlü 14. yüzyıl divan şairi Ahmedî'nin belki de en çok tanınan eseridir.Ahmedî'nin bu ünlü mesnevisi beş bin beyitliktir.Mesnevide gündelik hayata dair unsurlara sık rastlanmaktadır. Eserden bir beyit: Didi kim derdümün yokdur keranı- Nice takrir ideyim ben anı

Ahmedî'nin bir de divanı olup, değeri İskender-nâme’sine nisbetle daha yüksektir; sekiz bin beyitten fazla olan bu divanda şiirin muhtelif şekillerini havi manzumeler görülür; yine Ahmedî'nin beş bin beyitli Cemşid ü Hurşid isimli manzumesi, Çin hükümdarının oğlu Cemşid ile Rum kayserinin kızı Hurşid arasındaki âşikane macerayı tasvir etmektedir; gerek bu eserini ve gerek Tervîhü’l-Ervâh adındaki tıbba dair manzum ve mufassal telifini Emîr Süleyman Çelebi'nin emriyle kaleme almıştır.

İskendernâme

İskendernâme, ünlü Türk Divan edebiyatı şairi Ahmedî tarafından kaleme alınmış bir mesnevidir.Klasik edebiyatta Ayine-i İskender olarak anılır. 1390 yılında yazılan mesnevi I. Beyazıt'ın oğlu Emir Süleyman'a sunulmuştur. Adından da anlaşılabileceği gibi eser Büyük İskender'in hayatını konu alır. Fakat, çoğu araştırmacıya göre, eserin amacı ismi geçen kişinin hayatını anlatmaktan çok bu hayatı bir çerçeve-hikâye olarak kullanıp birçok farklı bilim dalına dair çeşitli bilgiler vermektir. Nitekim eserde konu edinilen İskender'in yaşam öyküsü ile İskender'in gerçek yaşam öyküsü arasında büyük farklılıklar bulunur. Nizami'nin 2500 beyitlik İskendernâme'sinin bazı kısımları tercüme edilerek esere dahil edilmiştir. Ahmedî bu mesnevide 3 farklı şahsiyete 3 sembol yüklemiştir; Aristo aklı,İskender ruhu,İskender'in savaştığı Dara nefsi temsil eder.Ahmedî, Sultanın isteği üzerine mesnevisinin sonuna ilk manzum Osmanlı tarihi sayılabilecek 334 beyitlik bir Gazavat-nâme eklemiştir. Çoğu araştırmacı göre şiir açısından çok parlak bir eser olarak kabul edilmeyen İskendernâme´yi önemli kılan ana unsur ihtiva ettiği bilgilerdir. Her ne kadar bir mesnevi olsa ve nazım şeklinde yazılmışsa da eserin içeriğinin büyük bir kısmı geometri, astronomi, tıp, felsefe, siyaset, etik, teoloji gibi bilimlere dair bilgiler içerir. Bu da eseri Bilim Tarihi ve Felsefe Tarihi açısından önemli kılar. Eserin bu özelliği birçok bilimadamı ve şairin eseri edebi bir eserden ziyade bilimsel bir eser olarak görmesine sebep olmuştur. Eseri bu şekilde yorumlayanlar arasında Latîfî ve E. J. Wilkinson Gibb gibi isimler vardır. Franz Babinger ise İskendernâme'nin Büyük İskender'e ait efsaneleri tesvir ettikten sonra bir bilim ansiklopedisi halini aldığını belirtir.
7…
8.Her  insanın içinde ölümsüzlük duygusu vardır. İnsan ölümsüz olmayı ister ama bir süre sonra yaşlandığı, eli ayağı tutmadığı zaman bunun doğru olmadığını anlar.
9. İnsanı en çok etkileyen duygulardan biri kahramanlık duygusudur. Bu duygu insanı kendini ve bağlı olduğu milletini yabancı baskılardan ve tehlikelerden korumak için sürekli canlı tutulan bir duygudur.
 Sayfa 94.
1.
* Seyyid Kuzande cazuyla karşılaşır
* Kuzende Cazu koynundan çıkardığı taşa efsun okuyup Seyyid’e atar.
* Seyyid Kuzande cazunun attığı okla ateş içinde kalır. Ateş içinden ejderhalar çıkar.
* Seyyid peygamber duasını okur ve Aşkar’a biner…..
* Kayser kaçar ancak yakalanıp seyyidin huzuruna getirilir.
* Seyyid Kayserden Müslüman olmasını ister.
* Kayser seyyidin Müslüman ol çağrısına  karşı öneride bulunur.
* Kayserin isteği seyyid, halife ve diğer ulular tarafından görüşülür.
*Seyyid kayserden şehirde gön kadar yer ister
* Seyyid şehirde yer tutup pek çok kilise ve dükkanı harap eder.
* kayser Seyyidi halifeye şikayet eder
* Seyyid, kayserin kendisini halifeye şikayetine sert tepki gösterir.
* seyyid ve yanındakiler Cuma namazı kılıp İstanbul’dan Malatya’ya giderler
2. Kişiler: Seyit Battal, Halife,Esatur Kayser,
Zaman: "Bir gün, ertesi gün,sonra, o dem" gibi belirsiz zaman ifadeleri..."

Mekan: " Rum İstanbul ,Malatya şehri, gibi mekanlar...

3.a. Hazırlık kısmında bu soru cevaplandı.
    b . Günümüzde bu tiplerle karşılaşma imkanı yoktur.
    c. Çünkü kahramanlık gösteren kişi odur.
4. mekan tam belirgin değildir. Meydan, şehir, gibi belirsiz mekanlar verilmiştir.
5. Metinde zaman kavramı da belirgin değildir. “Yedi yıllık haracı alıp” ifadesinde zaman kavramı var. İstanbul’dan Malatya’ya gidiş ifadeleri var.
6. Metin, kişi ve zaman uyum içindedir. Mekan savaş yaşanan bir yere uygundur. Kişiler askerlerden oluşmakta
7.a. Metnin teması kahramanlık.
    b. Battal Gazi de savaş İslam için yapılmaktadır. Oğuz Kağan  Destanında ise bireysel kahramanlık ön plandadır. Her ikisi, de kahramanlık temasını işlemişlerdir.
8. metnin teması  eserin yazıldığı dönemin özelliklerini yansıtmaktadır. Temanın işlendiği zamanda Anadoluda savaşlar yapılmaktadır.
9. bir çok film var. Fetih 1453,  Cengiz Han
10.
11. Metinde anlatıcı her şeyi bilen gören gözlemleyen bir kişidir.
12. a. Cazu> cadı, ol> o, anı> onu, çünkim> çünkü
b. çoğunun anlamı biliniyor.
c. meydana, girdi, kırk, saçarlar, görüp, sünniler, meydan, korktular….
Çünkim      mel’un         Seyyid’i         gördü
                      Özne              nesne              yüklem
d. metin XIV. Yüzyıl Oğuz Türkçesinin dil özelliklerini yansıtmaktadır.
13. metinde tasvir ifade eden çok bölüm yoktur. Seyyid, Aşkar’ı sürdü, ileri geldi, tiğ çaldı, laini iki pare eyledi, islam leşkeri tekbir getirip at saldılar. Bu tür anlatım olayın zihinde daha iyi canlandırılmasını sağlar.
14. bu hikayeler daha çok  Anadolu’da  Hristiyanlarla yapılan  savaşlarda geçmektedir.
15. a.Cazunu büyü yapması, Seyyid’e ateş göndermesi. Destanlarda rastlanmaktadır.
b….
c. Battalname , bazı olağanüstülüklerin işlenmesi yönüyle destan özelliği gösterir. Olay örgüsü, kişi mekan ve bir anlatıcının olması yönüyle günümüz hikayelerinin özelliklerini yansıtır.
16. eserin yazarı savaşa katılmış bir kişidir. Bu dönemde savaşlarda vak’a nüvistler vardır. Bunlar savaşa katılıp yaşananları yazıya geçirirlerdi.