google-site-verification: google27861c25bb5e371d.html

Bu Blogda Ara

14 Mart 2016 Pazartesi

2016 YGS Türkçe Soru ve Cevapları

1. Sina Akyol, şiir yaşamına Su Tadında’yla başladığı günden bu yana daima okurunu da işin içine katmış, hatta okurunu şair yapacak boşluklar bırakmaya başlamıştır. Dizelerinde avazı çıktığı kadar susması bundan. Bu suskunluk, okur için bir sağaltım süreci aynı zamanda. Akyol’u okumak; okuru besleyen, koruyan ve düşündüren bir uğraş...
Bu parçada geçen "avazı çıktığı kadar susmak” sözüyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Anlamı oluşturmada okurun da sorumluluk almasını sağlamak
B) İlk şiirlerinden itibaren okurun düşüncesine uygun yazmak
C) Şiirinin anlam derinliklerini yüksek kültüre mensup okurlara açmak
D) Kısa şiirler yazarak okuru dinginleştirmek
E) Edilgen bir okur kitlesi oluşturmaya çalışmak

2016 YGS Sınav Soru ve Cevapları



2016 YGS Sınav Soru ve Cevapları


lütfen birlikte aç seçeneğinden pdf yi seçin

13 Mart 2016 Pazar

2014 LYS Edebiyat Soruları ve Cevap Anahtarı



2014 LYS Edebiyat Soruları ve Cevap Anahtarı

 

2014 YGS Türkçe Soru ve Cevapları

ÖSYM 40 Türkçe sorundan sadece 8'ini yayınlamıştır. Bu sorular şunlar:

  1. 1769'da Nicholas Cugnot adında bir Fransız askeri tarafından karada yol alan ilk mekanik taşıt yapılıncaya kadar kara taşımacılığı; katır, at gibi hayvanlar tarafından çekilen arabalarla sağlanıyordu.
    Bu cümleden kesin olarak çıkarılabilecek yargı aşağıdakilerden hangisidir?
    A) Karada yol alan ilk mekanik taşıt askerî amaçlarla üretilmiştir.
    B) Mekanik taşıtlar, hayvan taşımacılığını sona erdirmiştir.
    C) Hayvan gücüyle çekilen kara araçları çok uzun süre kullanılmıştır.
    D) Mekanik taşıtlar, XVIII. yüzyılda yalnızca Fransa'da kullanılmıştır.
    E) Profesyonel taşımacılık faaliyetleri, XVIII. yüzyılda Fransa'da başlamıştır.
    DOĞRU CEVAP C

2015 YGS Türkçe Soruları Ve Cevapları

 

2.

İçtenlikle yaşama sevinci içinde olan, güler yüzlü Anadolu insanı günlük hayatını, sevincini, hasretini türkü yapar kendisine. Kimsenin bilmesini istemediği inancı, sevdası; gönlünde buram buram tüten umudu… Hepsitürkülerin görünmez heybesinde taşınır.
Bu parçadaki altı çizili sözle türkülerle ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
A) Halkın sırlarını ve yaşadıklarını saklaması
B) Güncel sosyal olaylara tanıklık etmesi
C) Gelenek ve görenekleri günümüze aktarıp koruması
D) Halkın duygu ve düşüncelerinden beslenmesi
E) Dilden dile gönülden gönüle dolaşması
DOĞRU CEVAP: A

  1. Şair, geleneğin sürüp giden hazır düşünme kalıplarını parçaladığı zaman gerçek parıltıyı, yani iyi şiiri elde edebilir.
    Bu cümleyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
    A) Şiir alanında sağlam bir yer edinebilmenin ön şartı, kendini geliştirmektir.
    B) Bir şair için nitelikli ürünler ortaya koymanın yolu, alışılmışın dışına çıkmaktır.
    C) Şiirde sesini duyurmak isteyen bir genç sanatçı, kendinden öncekileri aşmalıdır.
    D) İyi şair olmanın yolu, başkalarını besleyecek kaynaklar ortaya koymaktır.
    E) Şiirde yerleşik olan anlayışları yıkmak, genç sanatçılar için zordur.
    DOĞRU CEVAP: B

  2. Tarihi XVIII. yüzyıla kadar uzanan ve UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alınan Safranbolu Evleri, Türk mimarisinin önemli örneklerindendir.
    Bu cümleden kesin olarakçıkarılabilecek yargı aşağıdakilerden hangisidir?
    A) Safranbolu, Türk mimarisinin en önemli örneklerine ev sahipliği yapmaktadır.
    B) Safranbolu Evleri, Dünya Kültür Mirası Listesi’ne yeni dâhil edilen mimari yapılar arasında yer almaktadır.
    C) UNESCO, tarihî Türk mimarisine her geçen gün daha fazla ilgi göstermektedir.
    D) Safranbolu Evleri’nin geçmişi birkaç yüzyıl öncesine kadar uzanmaktadır.
    E) UNESCO, geleneksel Türk mimarisini araştırmak için önemli projeleri desteklemektedir.
    DOĞRU CEVAP: D

  3. (I) Tire’ye gidince camileri görmeden sakın dönmeyin. (II) Çoğu XV. yüzyıla ait olan camilerin gerek kubbelerinde gerekse minarelerinde tuğla işçiliğinin en güzel örneklerini bulabilirsiniz. (III) Bu minarelerin kimi “zencirek formu”yla kimi de “çam kozalağı” tarzında yapılmış. (IV) Bu arada şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Tire’nin daracık sokakları “el sanatları müzesi” sanki. (V) Bu yaşıma rağmen bazı eşyaların nasıl yapıldığını ilk kez orada gördüm. (VI) Örneğin semerin, urganın ve keçenin yapılışını, bunların son ustalarını izleyerek öğrendim.
    Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?
    A) I. cümlede, ziyaretçilere yönelik bir öneride bulunulmuştur.
    B) II. cümlede, bazı yapılarda hangi malzemenin kullanıldığı belirtilmiştir.
    C) III. cümlede, yapılarda kullanılan yapım tekniklerinden söz edilmiştir.
    D) IV. cümlede, tarihî yapılarla ilgili bilgi verilmiştir.
    E) VI. cümlede, önceki cümlede belirtilenle ilgili bir açıklama yapılmıştır.
    DOĞRU CEVAP: D

  4. (I) Çocuk, anne babasını örnek alarak, onlarla özdeşleşerek kişilik geliştirir (II) Gerçekten çocuklukta anne babaya benzemek çocuğa yetmektedir. (III) Çünkü çocuğun gözünde anne babası en akıllı, en yanılmaz kişilerdir. (IV) ilkokul çağında ise öğretmen en iyi, en üstün örnektir onun için. (V) Ergenlik döneminde anne baba artık kusursuz örnek olmaktan çıkar. (VI) Genç; eleştirici gözle baktıkça beğenmediği, kendine aykırı gelen pek çok özellik bulmaya başlar.
    Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinden itibaren çocukta, anne babasıyla ilgili düşünce değişikliğinden söz edilmektedir?
    A) II.      B) III.        C)IV.          D) V.        E) VI.


DOĞRU CEVAP: C

  1. Bir sanatçının doğal çevresi, elbette içinde yaşadığı ülkedir. Onun bu çevreyle içten bağlantılı olmaması düşünülemez kuşkusuz. Ancak konu, tek başına estetik bir değer taşımadığından, nereden alınırsa alınsın sanatçının yaratıcı kişiliğiyle kaynaşarak sanat eserine dönüşür. -—.
    Bu parçanın sonuna, düşüncenin akışına göre, aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
    A) Dolayısıyla yabancı bir konuyla yerli bir eser vermek her zaman mümkündür
    B) Yani estetik yaratımı besleyen güç, sanatçının bağlı olduğu gelenektir
    C) Başka bir deyişle, eserin belirleyeni yazarın yaşadığı çevredir
    D) Kaliteyi elde etmek ancak bu yolla mümkündür
    E) Bu bakımdan sanatçının başarılı olması işlediği konuya bağlıdır
    DOĞRU CEVAP: A

  2. Gençken, yazdıklarına daha bir güvenir, onları önemser şair, ayıklamak değil çoğaltmak ister dizelerini: “Biraz daha yazmalıyım… Daha, daha…” diye düşünür. Sanır ki ne kadar çok yazarsa o kadar ağırlıkla kanıtlayacaktır kendisini. Şiirini önemserken kendini önemsemektedir aslında: Bütün güzel dizeleri o yazmıştır! Oysa yaşlandıkça yazdıklarını daha fazla irdeleyip onlar üzerinde daha çok düşünür.
    Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
    A) Şair olgunlaştıkça daha titiz ve seçici bir kimliğe bürünür.
    B) Şairler kendi şiirleriyle ilgili gerçekçi değerlendirmeler yapamazlar.
    C) Şairi şiir yazmaya iten asıl neden kendini benimsetme düşüncesidir.
    D) Gençlik döneminde yazılan şiirlerin kalıcılık oranı yüksektir.
    E) Şairlerin okur kitleleri dönemsel olarak değişmektedir.
    DOĞRU CEVAP: A

  3. Kendisini yazdıracak olan şeyi bulduktan sonra iç içe geçen iki sorun yaşıyorum. Birincisi öykünün ilk cümlesi, diğeri bu öyküyü kim anlatacak? Yazar mı, tanık olan mı, yaşayan mı? Genellikle birinci tekil kişi ağzından anlatmayı tercih ediyorum. Yazdıklarıma asla acımıyorum. Bu yüzden bir öykü için yüzlerce sayfa yazsam da geriye pek az sayfa kalıyor. Benim için öykünün başlangıcını yazmak bir işkence, sonunu yazmak ise gerçek bir haz. Galiba sondaki hazzı yaşamak için baştaki işkenceye katlanıyorum.
    Bu parçada kendisinden böyle söz eden bir yazar için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
    A) Üslup konusunda hassas davranmaktadır.
    B) Yazdıklarına karşı eleştirel bakabilmektedir.
    C) Bireysel konulara ağırlık vermektedir.
    D) Anlatıcı kimliğini önemsemektedir.
    E) Amacına ulaşma yolunda sıkıntılara katlanmaktadır.
    DOĞRU CEVAP: C


 

2015 LYS EDEBİYAT SORULARI



2015 LYS EDEBİYAT SORULARI İNDİR

 

 

10 Mart 2016 Perşembe

2007 ÖSS Türkçe Soruları

 

  1. Aşağıdakilerin hangisinde hem ünsüz yumuşaması hem de ses düşmesi vardır?


A) Akla gelen başa gelir.

B) Keskin sirke kabına zarar verir.

C) Kırlangıcın zararını biberciden sor.

D) Her yiğidin gönlünde bir arslan yatar.

E) Kurdun adı yaman çıkmış, tilki vardır baş keser.

 

  1. (I) Kışı henüz üzerinden atamamış topraklarda otlar yeşeriyordu. (II) Gök bir açılıp bir kapandıkça çiçeğe durmuş ağaçların da yapraklarına yağmur düşüyordu. (III) Böcekler güneşi görünce ortaya çıkıyor, güneş gidince deliklerine kaçışıyordu. (IV) Arılar burunlarını taze çiçeklerin göbeğine sokuyor, onların kokularıyla sarhoş oluyordu. (V) Göğün maviliğini karartan havalar artık geride kalmıştı.


Yukarıdaki numaralanmış cümlelerin hangisinde özne, tamlayanı sıfat–fiil grubu olan sıfat tamlamasıdır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

 

  1. Şimdiye kadar onu —-.


Bu cümle aşağıdakilerden hangisiyle tamamlanırsa cümlenin ögeleri sırasıyla zarf tümleci, nesne, zarf tümleci ve yüklem olur?

A) arkadaşlarından ayrı bir şey yaparken görmedim

B) bütün tehlikelerden ben korudum

C) yemeğe davet etmeyi düşünememiştim

D) bir kez yazarlar toplantısında gördüm

E) üzecek olayları ona anımsatmamaya çalıştım

 

  1. (I) Kıyıları dantel dantel, tepeleri zeytinlerle süslü Orak Adası’nı geçtik. (II) Balıkçı kayıkları güneyli rüzgârlarla salınıp duruyordu. (III) Sonra Çökertme Koyu’nda öğle yemeği yedik. (IV) Kaptan demiri toplayıp koydan çıkarken türküdeki Çökertme’nin burası olmadığını söyledi. (V) Yalıkavak beldesinin batı sahilindeki Geriş köyünün altına düşen bölgenin eski adı da Çökertme’ymiş ve türkülere konu olan Halil oralıymış.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A) I. cümledeki ikileme sıfat görevindedir.

B) II. cümlenin yüklemi bileşik zamanlıdır.

C) III. cümlede nesne ad tamlamasından oluşmaktadır.

D) IV. cümlenin yüklemi geçişsiz bir fiildir.

E) V. cümlede “da” ile “ve” sözcükleri bağlaçtır.

 

  1. Yayınevimiz (I)2003’dekuruldu. 60’a yakın şiir kitabı yayımladık. Tüm olumsuzluklara karşın(II)şiirde bugün bir hareketlilik yaşanıyor. İyi şiir (III)yazılıyor mu? Evet. Güçlü bir şiir geliyor. Ne var ki yayımladığımız kitaplar çok satılmıyor. Bu, büyük (IV)yayınevlerinde de (V)aşağı yukarı böyle.


Yukarıdaki numaralanmış sözlerden hangisinin yazımı yanlıştır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

 

  1. Hemen hemen her yazar ilk romanında çocukluğunu (I),gençliğini ve o dönemlerde yaşadığı yerleri anlatır. Gezip gördüğü yerler, alışveriş yaptığı dükkânlar, gittiği sinemalar romanlarındaki mekânlardır. Kendimden örnek vereyim (II): İlk romanımı yazdığımda yirmi yaşındaydım. Roman kahramanlarımın (III); neredeyse tümü sokağımızın insanlarıydı. Bizden üç ev ileride oturan Ahmet Muhip Dıranas’ın, “Fahriye Abla” şiirini (IV), evlerinin karşısında oturan (V)… için yazdığı söylenirdi.


Bu parçadaki numaralanmış noktalama işaretlerinden hangisi yanlış kullanılmıştır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

 

  1. Bir yazar için hiç kimseye benzememek bir amaçtır fakat bunun, yazdıklarının hiçbir şeye benzememesi gibi bir sakıncası vardır.


Bu cümledeki altı çizili sözlerin yerine, aşağıdakilerin hangisinde verilenler sırasıyla getirilirse cümlenin anlamı değişmez?

A) ilgi çekmek – yeterince anlaşılmaması

B) kendini kanıtlamak – güvenilir olması

C) özgün olmak – niteliksiz olması

D) sözcüklerle savaşmak – değersiz görülmesi

E) değişiklik yapmak – kimilerince beğenilmemesi

 

  1. Bu son kitabında yazar, bilerek açmadığı ama aralık bıraktığı kapılardan geçmeyi okurlarına bırakıyor.


Bu cümledeki yazarın, kapıları bilerek açmayıp aralık bırakması sözüyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Her şeyi söylememe

B) İçeriği zenginleştirme

C) Uygun sözcükler seçememe

D) Anlatımda tekdüzeliğe düşme

E) Okura deneyimlerini kullandırma

 

  1. Bir şair düşünün, ölümünden sonraki yaşı, gerçek yaşının çok üzerinde. Bu durum yalnızca şairler için değil, öteki sanatçılar için de böyledir. Gerçek yaşları kaç olursa olsun, ölüm sonrası yaşlarındaki sayı büyüdükçe sanatçılar da büyür, ölümsüzleşir.


Bu parçadaki ölüm sonrası yaşlarındaki sayı büyüdükçe sanatçıların büyüyüp ölümsüzleşmesisözüyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Belirli kesimlerce beğenilme

B) Adına törenler düzenlenme

C) Taklit edilme

D) Ödüllendirilme

E) Kalıcı olma

 

  1. (I) Bilinç akışı yöntemi, öykü ve romanlarda karakterlerin, geçmişe ve bugüne ilişkin duygu, düşünce ve anılarının aktarımında kullanılan bir tekniktir. (II) Söz konusu duygu ve düşüncelerin hiçbir denetim ya da sınırlama olmaksızın, olanca doğallığıyla aktarılması, anlatıyı zenginleştirir. (III) Bu teknikle yazar, okura kendi duygularını anlayabilme olanağı sunar. (IV) Bir başka anlatımla okurun, gerçeği farklı boyutlarda görmesini sağlar. (V) Böylece yazar, yüzeysel olanın anlatımıyla yetinmeyerek, yarattığı kahramanların iç dünyalarını da yansıttığı için anlatımına derinlik kazandırmış olur.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisi tanımsal bir nitelik taşımaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

 

  1. Her şeyi bütün yönleriyle açıkça ortaya koyma, büyük sanatçılara özgü bir tutum olamaz çünkü düş gücüne bir şey bırakılmadığı zaman okurun dünyası sınırlanır, bu da onun sıkılmasına yol açar.


Bu cümlede sanatçıyla ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Değişik yeteneklere sahip olmalıdır.

B) Farklı yorumlara açık ürünler ortaya koymalıdır.

C) Yapıtlarıyla, insanı değiştirmeye yönelmelidir.

D) Okuru duygulandırma amacı gütmelidir.

E) Söylemini okurların düzeyine göre belirlemelidir.

 

  1. Bir eleştirmen öyküyle romanı karşılaştırırken şöyle diyor: “Öykü bir C vitamini hapıysa, roman o hapa eş değerde bir kilo limondur.”


Bu karşılaştırmadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılabilir?

A) Romanın, okuyucuları öyküden daha çok etkilediği

B) Öyküde kişilerin daha ayrıntılı olarak anlatıldığı

C) Öykünün daha yoğun bir anlatımla oluşturulduğu

D) Öykü yazmanın daha çok çaba gerektirdiği

E) Romanda öyküye göre daha değişik konuların işlendiği

 

  1. I. Başarılı eleştirmen, yazarın anlatım pürüzlerini ele alır, anlatımla anlatılanlar arasındaki ilişkiyi kurar, geri kalanın yazarın işi olduğunu bilir.


II. Eleştirmenler, dost oldukları yazarların yapıtlarını değerlendirirken nesnellik süzgecini iki kez kullanmalıdırlar.

III. Eleştirmenden, yazarın yaşamı üzerinde durması değil, yapıtlarına yeni yorumlar getirmesi beklenir.

IV. Eleştirmen yorum ve değerlendirmeleriyle yazarları yönlendirici olmalıdır.

V.Eleştirmenin sorumluluğu, yazarın değil, yapıtın bilinmeyen yönlerini bulup ortaya koymaktır.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangileri anlamca birbirine en yakındır?

  1. A) I. ve II.

  2. B) II. ve III.

  3. C) III. ve IV.

  4. D) III. ve V.

  5. E) IV. ve V.


 

  1. (I) Ben, yaşamı bir paylaşım olarak görüyorum. (II) Bu nedenle insanların yaşamını zenginleştirmek, onlara ölümsüz bir şeyler bırakmak gerektiğini düşünüyorum. (III) Ölümsüz sözüyle anlatmak istediğim, kendi ölümsüzlüğüm değil tabii ki, yapıtın ölümsüzlüğü; işte sergimi bu düşüncelerle düzenledim. (IV) İnsanların sergiyi gezip, gördükleriyle ilgili birtakım değerlendirmeler yapması benim için çok hoş bir şey. (V) Benim istediğim de zaten buydu, ticari bir kaygım hiç olmadı.


Bir ressamın düşüncelerinin anlatıldığı bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A) I. cümlede, kendi bakış açısını ortaya koyuyor.

B) II. cümlede, kimsenin ulaşamadığı başarılar peşinde koştuğunu belirtiyor.

C) III. cümlede, kullandığı bir kavramla ilgili açıklama yapıyor.

D) IV. cümlede, başkalarını yapıtları üzerinde düşündürmekten mutluluk duyduğunu açıklıyor.

E) V. cümlede, maddi bir beklentisinin bulunmadığını söylüyor.

 

  1. Andersen’i özgün kılan bir özellik, çevremizdeki sıradan nesneleri kişileştirip birer masal kişisine dönüştürmesidir. Öykülerinde küçücük nesneler, nesne niteliklerini hiç yitirmeden insanlarınkine benzer serüvenler yaşar: Kurşun asker, yıkımdan yıkıma sürüklenirken gözüpekliğinden ve iyimserliğinden bir şey yitirmez; tencere vurulur, çömlek ve masa konuşur. Bunun yanında Andersen bize, kişileri hiç de masalsı sayılamayacak, oldukça gerçekçi masallar da anlatır: Eski Ev, Kapıcının Oğlu.


Bu parçanın anlatımında özellikle aşağıdakilerden hangisine başvurulmuştur?

A) Tanık gösterme

B) Tanımlama

C) Örneklere yer verme

D) Betimleme

E) Tartışma

 

  1. Güzeldere’de kışın bembeyaz bir sessizlik kaplar her yanı. İlkbaharda taze yeşilin, eflatun orman gülleriyle uyumu göze çarpar. Yazın koyu bir yeşil hâkim olur dağlara. Ya sonbaharda? Kayınların, gürgenlerin kırmızısı, ıhlamur yapraklarının saman gibi sarısıyla güze direnen çalıların yeşili birbirine karışır. Güzeldere’nin en görkemli zamanıdır sonbahar.


Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Benzetme yapılmıştır.

B) Betimleyici ögelere yer verilmiştir.

C) Öznellik ağır basmaktadır.

D) Bir varlığa insana özgü bir nitelik aktarılmıştır.

E) Yinelemelere başvurulmuştur.

 

  1. Sevda Hanım’a bu mahalledeki bütün kadınlar dert yakınır, sorunlarını anlatır.


Bu cümledeki anlatım bozukluğu aşağıdaki değişikliklerin hangisiyle giderilebilir?

A) “bu mahalledeki bütün kadınlar” yerine “bu mahallenin bütün kadınları” sözü getirilerek

B) “dert yakınır” yerine “dert yanar” sözü getirilerek

C) “bütün” sözcüğü atılarak

D) “sorunlarını anlatır”dan önce “ona” sözcüğü getirilerek

E) “anlatır” yerine “anlatırlar” sözcüğü getirilerek

 

  1. (I) Araç yapabilme insanın insanlaşmasında önemli bir aşamaydı. (II) Önceleri herkes yeteneği ölçüsünde kendi aracını yaptı ve kullandı. (III) Birlikte yaşamanın başlamasıyla her insan ortaklaşa üretilen bir aracın en iyi yapabildiği bölümünü üstlendi. (IV) Halk arasında da en iyi yaptığı işle sevilir sayılır duruma düştü. (V) Böylece insan yeteneklerinin keşfedildiği bu çalışmalarla sanatta yaratıcılığa giden ilk adımlar atıldı.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

 

  1. Bu yazar, dilin şiirini yakalamak için söz dizimiyle oynuyor. Yalın, bileşik, eksiltili, düz, devrik, iç içe cümleler kuruyor. Kıpırtılı, devingen bir söyleyişe ulaşıyor. Bunu yaparken genel dilden tamamen ayrılmıyor, öznel bir dil yaratmıyor. Burada şunu da ekleyelim: Bir dil işçisi olarak yazar, dilin anlatım olanaklarını sonuna kadar zorlayabilir. Onları kendince yeniden kurup biçimlendirebilir. Ama bu, yüzde yüz öznel, kişisel bir dil yaratma anlamına gelmez. Böyle bir dil temelde sanatın işlevine aykırıdır.


Bu parçada yazarlarla ilgili olarak neye karşı çıkılıyor?

A) Çok hareketli ve değişken bir anlatımı yeğlemelerine

B) Toplumca kullanılan dilden çok farklı, kendilerine göre bir dil yaratma yönelimlerine

C) Değişik cümle tiplerini gereksiz yere bir arada kullanmalarına

D) Sözcüklerin anlam alanlarını genişletmekten çekinmelerine

E) Dilin söz varlığını, gerektiği ölçüde değiştirmekten kaçınmalarına

 

  1. Şiirin yüzlerce tanımı vardır. Bence şiir, şairin dünyaya sığmama hâlidir. Bu dünyayı biraz daha geniş kılma, onu farklı bir dünya hâline getirme çabasıdır.


Bu parçada anlatılmak istenenle, aşağıda şiirle ilgili olarak verilenlerden hangisi arasında anlamca bir bağlantı kurulabilir?

  1. A) En güzel yanı, insanı yaşama bağlamasıdır.

  2. B) Düz yazıdaki tadın ve iletinin yoğunlaştırılmış biçimidir.

  3. C) Yaşamın sınırlarını aşma, ona yeni anlamlar ve duyarlıklar yüklemedir.

  4. D) Belli bir birikimin sonucunda oluşan etkileyici bir üründür.

  5. E) Duygularımıza seslenen, onları besleyen bir güçtür.


 

  1. Tarihsel yapıların eskimiş bölümlerini, özelliklerini yitirmeden yenileştirme konusunda insanların bir yanılgısı var. Böyle bir işlem “bugünü” de yaşatmak için yapılır ama eskinin izlerini silmeden, bozmadan. Bir de yapıyı insan sıcaklığına kavuşturmak önemlidir. Antalyalı bir teyzeye sormuştum: “Teyze onarım nedir?” “Düşen taşı yerine koyarsın, onarım olur.” dedi. İşte düşen taşı yerine koyabilmek için, o yapının içinde birilerinin yaşaması gerekir. Yapı yalnızlıktan hoşlanmaz, onun onarılması şarttır. Ama öyle olmuyor. Örneğin evi yıkıyorlar, yeniden yapıyorlar; tarih bitiyor o zaman.


Bu parçada tarihsel yapılarla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisinden yakınılmaktadır?

  1. A) Onarılırken gerekli ön hazırlıkların yapılmamasından

  2. B) Halkın, oturduğu bu evleri özenli kullanmamasından

  3. C) Bu nitelikteki evlerin oturmaya elverişli olmamasından

  4. D) Onarılırken onların özgün özelliklerinin korunmamasından

  5. E) İnsanlara bu yapıların değerine yönelik bilgiler verilmemesinden


 

  1. Öyküleri üzerinde çok çalışan, az ve öz öykü yayımlayan bir yazar. Kapalılığı kendine ilke edinmiş. Öykülerinin öylesine yoğun bir içeriği var ki bunu kolayca anlamak olanaksız. Anlamlar açık seçik bir biçimde ortaya konmuyor, onları çok yönlü ve incelikli bir yaklaşımla irdelemek gerekiyor. Bunlardaki gizli güzelliklerin tadına bu yolla varılabiliyor.


Bu parçada sözü edilen sanatçının tutumuyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?

A) Yazdıklarının anlaşılmasını okurlarının çabasına bıraktığı

B) Farklı biçemler kullanmaktan kaçındığı

C) Sıradan, kalıplaşmış konuları işlemek istemediği

D) Söylemini belirli düşüncelere göre biçimlendirdiği

E) Anlatımında benzetmelerden yararlandığı

 

  1. Kuşkusuz, bir toplumun dili, o toplumun dünya görüşünden ayrılmaz. Toplumun dünya görüşü, dilinin gelişmesinde etkili olduğu gibi, dünya görüşünün belirlenmesinde de dil bir etkendir. Toplumlardaki kültürel değişiklikleri inceleyen insan bilimciler bu bağıntıyı uzun uzun araştırmışlardır. Nitekim Eskimo dilinin sözcükleri üzerinde yapılan bir araştırmada savaşla ilgili tek bir sözcüğe rastlanmamış. Buradan şöyle bir yargıya varmışlar: “—-.”


Bu parça düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisiyle sürdürülebilir?

A) Eskimolar savaşçı bir toplum değildir

B) Eskimolar geleneklerine bağlı bir toplumdur

C) Toplumsal ilişkileri düzenlemede dil, savaştan daha etkilidir

D) İnsanlar artık, sorunların savaşla çözülemeyeceğini anlamıştır

E) Eskimoların dili öteki dillerden daha az gelişmiştir

 

  1. Karşılaştığımız kişilerde ve yaşadığımız olaylarda farkına vardığımız ortak özellikler, genelleme yapmamıza neden olmuştur çoğu zaman. Bu da bizde “bir teknede yoğurmak” diye adlandırabileceğimiz bir alışkanlık yaratmıştır. Artık kişilerin ya da olayların birbirine benzeyen yönlerine bakarak, yalnızca bunları göz önünde tutarak, onları sanki aynı şeymiş gibi düşünür hâle gelmişizdir. Öyle ki yeni tanıdığımız insanların ya da ilk kez karşılaştığımız olayların bazı belirgin özelliklerini görmemiz —-.


Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) söz konusu durumları daha ayrıntılı bir biçimde değerlendirmemizi sağlar

B) onları başkalarıyla özdeşleştirmemize yol açmıştır

C) gördüklerimizin başkalarından ayrılan yönlerini bulmamızı kolaylaştıracaktır

D) bizde, onları tanımaya karşı istek uyandıracaktır

E) bir anlamda, onların kimi özelliklerine kolayca alışamayacağımız anlamına gelir

 

  1. Yüz yılı aşkın bir tarihe sahip olan çizgi romanın sanat olup olmadığı çoğu Batı ülkesinde tartışılmıyor bile. Ülkemizde ise bu sanat kolu, ne yazık ki okunup atılan, yoz ürünlerin kaynağı olarak görülmekte, az okumanın göstergelerinden biri sayılmaktadır. Çocukların okuma alışkanlığı edinmesini engellediği düşünülmektedir. Gerçekten de evlerde, okullarda çizgi roman okuyanların uyarıldığı, ayıplandığı bir çocukluk dönemini çoğumuz az çok yaşadık. Oysa okuyanların üzerinde birleştiği ortak bir nokta, çizgi romanın bütün sevimliliğiyle, kendine özgü mizahıyla hiç de incitici olmayan, sayısız örnek içerdiğidir.


Bu parçaya göre çizgi romanla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Sanat değeri yönünden eleştirilere konu olduğu

B) Okumayı olumsuz yönde etkilediğine inanıldığı

C) Düş gücünü geliştiren özellikler içerdiği

D) Okurların hoşuna giden yönlerinin bulunduğu

E) Gülmecesel nitelikler taşıdığı

 

  1. Bir dildeki yeni sözcüklerin başlangıçta anlamları ve çağrışımları sınırlıdır. Daha doğrusu bunlar tam anlam bağlamış sayılmaz. Bunların çağrışımsal bir birikim edinmesi, öncekilerden başka anlamları da içermesi, kullanılmasına bağlıdır. Bu da yazarlar ve ozanların özel bir çaba göstermelerini, dil duyarlıklarını bütün zenginliğiyle yeni sözcüklere yansıtmalarını gerektirir. Bu yönden Türkçe gibi özleşme ve yenileşme süreci içinde bulunan dillerde yazarların, ozanların işi, durmuş oturmuş dillere oranla daha güçtür.


 

Bu parçadan, dildeki yeni sözcüklerle ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi çıkarılamaz?

A) Önceleri anlam alanları dardır.

 

B) Sanatçıların çalışmalarıyla gelişir.

C) Zaman içinde yeni anlamlar kazanır.

D) Anlamsal sınırları belirlenmemiştir.

E) Yaygınlaşmaları, halkın bilinçlenmesine bağlıdır.

 

  1. Büyük edebiyatçılar sadece yapıtlarıyla değil, yarattıkları imgelerle de yaşarlar. Bu sanatçı, gerek kişiliği, gerek edebiyat bilinci, gerekse yapıtlarıyla kendisinden sonraki kuşaklara yol göstermiştir. O, özellikle 1970’li yıllarda öykücülüğümüze yeni bir soluk getirmiştir. Öyküyü, romana geçiş için bir basamak gibi kullanmaması, edebiyat bilincinin çok önemli bir göstergesiydi. Günlükleri, eleştirileri ve çevirilerinde gösterdiği titizlikle öyküdeki başarısının bir rastlantı olmadığını bize açıkça kanıtlamıştı.


Bu parçadan, sözü edilen sanatçıyla ilgili olarak aşağıdaki yargıların hangisi çıkarılamaz?

A) Genç yazarlara örnek olmuştur.

B) Sanatın toplumsal işlevi olduğuna inanmıştır.

C) Öykücülüğümüzün havasını değiştirmiştir.

D) Değişik yazınsal türlerde ürün vermiştir.

E) Yapıtlarında belirli bir düzeyi korumuştur.

 

  1. Ünlü bir yazar, “Konu mu arıyorsun yazmak için? Uzağa gitmene hiç gerek yok. Şu sokaktaki evlerden birini seç. Yeter ki gönlünde o evin insanlarını tanımaya yönelik tutkun, onları anlatırken gerçeği düşe dönüştürecek yaratma gücün, bir de dilin inceliklerini tanıyıp onları kendince kullanabilme yeteneğin olsun.” diyor.


Bu parçada, yazarda bulunması gereken niteliklerden hangisine değinilmemiştir?

A) Toplumun geçmişini ve geleceğini bütünüyle kucaklamaya

B) Yazacaklarını günlük yaşamdan seçmeye

C) Görülenleri olduğu gibi anlatmaktan kaçınmaya

D) Anlatımına, başkalarında olmayan özellikler katmaya

E) Gözlem gücüne sahip olmaya

 

  1. İnsan ruhundaki dalgalanmaları, bulutlanmaları güzel bir duygusal söylemle yansıtmayan bir yazınsal yaratının kalıcı olması zordur. Dünden bugüne kalan, zamanın aşındırıcı, yok edici rüzgârlarına dayanmış yapıtların tümünde bu özelliği görebiliriz. İnsana odaklanmayan, bizi değişik yaşamlarla yüz yüze getirmeyen, düşler kurdurmayan dilsel ürünler, yazıldığı günlerde ne denli yankı uyandırırsa uyandırsın, çok geçmeden yazın gömütlüğünün malı olmaktan kurtulamayacaktır. Çünkü yazının işlevi, insanı ve insanlık durumlarını anlatmaktır.


Bu parçada aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Kimi yapıtların yalnızca yazıldığı dönemde beğenildiğine

B) Anlatılarda insanın temel öge olması gerektiğine

C) Yazarların, insan yaşamını değişik boyutlarıyla yansıtması gerektiğine

D) Başarılı yazarların dili kendine özgü biçimde kullandığına

E) İnsanın iç dünyasını yansıtmayan yaratıların etkili olamayacağına

 

  1. Bu öyküde, ölülerin canlandığı bir sahne yer almaktadır. Yazar bu sahneyi çıkarsa ve “kahramanların vücutlarını öpen sayısız kırmızı kelebek” imgesini “vücutları kana bulandı” gibi sıradan bir ifadeyle değiştirseydi belki öykünün tadı azalır, fantastik boyutu kaybolurdu. Ama öykü, anlamından ve temasından hiçbir şey yitirmezdi. İyi bir fantastik öykü de böyle olmalı. İçinden hayal gücünü çıkardığınızda kalan metin hâlâ eskisi kadar okunurluğunu koruyorsa, işte o, iyi bir edebiyat yapıtıdır.


Bu parçada, iyi bir fantastik edebiyat yapıtında bulunması gerekli niteliklerden hangisinedeğinilmemiştir?

A) Düşsel ögeler üzerine temellenmesine

B) Klişe sözlerin yeni çağrışımlarla biçimlendirilmesine

C) Anlatımla anlatılan arasında bağıntı bulunmasına

D) Güçlü bir içeriğinin olmasına

E) Öğretici bir yönünün bulunmasına

 

CEVAP ANAHTARI

1-D 2-E 3-A 4-D 5-A 6-C 7-C 8-A 9-E 10-A 11-B 12-C 13-D 14-B 15-C 16-E 17-B 18-D 19-B 20-C 21-D 22-A 23-A 24-B 25-C 26-E 27-B 28-A 29-D 30-E

 

7 Mart 2016 Pazartesi

2010 YGS Türkçe Soru ve Cevapları


  1. Bilimsel bir yazı, dile getirdiği düşünce ne olursa olsun her türlü duyguyla, duygusallıkla ilgisini kesmiştir. Böylesi yazılarda bilim adamı, kendini mümkün olduğu kadar paranteze almalıdır. Bu yazılar, “Nesneler kendisi konuşuyor.” diyenleri haklı çıkarmalıdır.


Bu parçada geçen “kendini paranteze almak”sözüyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Anlama çabası içinde olmak

B) Konu dışına çıkmamak

C) Farklı görüşlere saygı duymak

D) Kişisel değerlendirmelerini yansıtmamak

E) Özgün bir bakış açısına sahip olmak

 

  1. Sanatta ve edebiyatta etkilenme doğaldır. Çünkü sanatçının en önemli özelliği, sürekli arayış içinde olması, kendini yeterli görmemesidir. Nitekim yazar André Gide, kendine yettiğini söyleyen sanatçıyı “zekâsına diyet yaptıran insan”a benzetir.


Bu parçada geçen “zekâsına diyet yaptırmak” sözüyle sanatçılara özgü hangi özellik belirtilmek istenmiştir?

A) Düşünce ve duygu dünyasını besleyerek geliştirmeme

B) Öz eleştiri yapma alışkanlığı olmama

C) Görüşlerini başkalarıyla paylaşmak istememe

D) Başkalarını taklitten kaçınma

E) Yaratıları üzerinde gerektiği ölçüde çalışmama

 

  1. Kırk yılı aşan yazarlık çabamda ne anlatmak istemiştim? Bu, kurşun bir kütle gibiçökmüştü üstüme. Oysa yaşamım boyunca nice insanlar tanımıştım; nice bağlılıklara, vefalara, öfkelere tanık olmuştum. İnsanların iyiliklerini, ihanetlerini görmüştüm. Kalıcı bir sevginin olamayacağını öğrenmiştim. Aşk, kâğıt üzerinde güzeldi; mutlu sonlar, romanlara özgüydü.


Böyle diyen yazar altı çizili sözle aşağıdakilerden hangisini anlatmak istemiştir?

A) Yazdıklarının anlaşılmamasına üzüldüğünü

B) Soruyu yanıtlamada güçlük çektiğini

C) Eskiden yazdıklarını artık beğenmediğini

D) Yaşadıklarını anlatmaktan kaçındığını

E) Duygu dünyasına sınırlar çizdiğini

 

  1. Paul Valery, “Küçük dergiler, edebiyatın, şiirin laboratuvarıdır.” demiştir.


Sanatçı, bu sözüyle küçük dergilerin hangi özelliğini belirtmek istemiştir?

A) Belirli türlere bağlı kalma

B) Ürünleri seçerek yayımlama

C) İlk yapıtlara ve yeniliklere yer verme

D) Yapıtları yazarlarından ayırarak düşünme

E) Okurların beğenisini geliştirmeyi önemseme

 

  1. “Yazacaklarım, yazdıklarım gibi olacaksa sözün onurunu koruyarak kalemimi kâğıdın yanı başına bırakıveririm.” demiş bir şairdir o.


Sanatçı bu sözleriyle aşağıdakilerden hangisini anlatmak istemiştir?

A) Yazın alanında kendini göstermeyi herkesin başaramayacağını

B) Kendi söylemini her şeyin üzerinde tuttuğunu

C) Çok yapıt vermenin, zamanla yazarları bu işten soğuttuğunu

D) Kimi yazarların eleştirilerden çekindiği için yazmadığını

E) Kendini yinelemeye başlarsa yazmaktan vazgeçeceğini

 

  1. I. Sanatçı, toplumsal ilişkileri öyle bir biçimde ortaya koymalıdır ki başkaları da o ilişkileri görebilsin. II Çağından sorumlu olan bir sanatçı, gerçeği dile getirmekle yetinmez, aynı zamanda onu yeniden biçimlendirme amacını güder.


III. Değerlerini yitirmiş bir toplumda sanat, doğru sözü söyleyecekse yitirilen değerleri de yansıtmak zorundadır.

IV  Toplumcu dünya görüşünü benimseyen sanat, dünyanın değişebileceğini göstermeli, değişmesine yardım etmelidir.

V. Sanatçıya görevini anımsatmak ve onu uyarmak toplumsal bir sorumluluktur.

Yukarıdaki numaralanmış cümlelerden hangileri anlamca birbirine en yakındır?

A) I. ve II.

B) II. ve IV.

C) II. ve V.

D) III. ve IV.

E) IV. ve V.

 

  1. (I) Onca güzel, onca kalıcı şiir yazmış, Türk şiirine yeni renkler katmış bir şairin arada sırada kötü şiir yayımlayabileceğini kabul edebiliriz. (II) Buna bir itirazımız yok. (III) Ama bu, gelecekte onun sanatsal değerine gölge düşürür. (IV) Hangi yaşta, hangi aşamada olursa olsun şaire hep daha iyisini, yenisini yazmak yakışmaz mı? (V) Elli yılda kazandığı ustalık sıfatına zarar vermesi doğru mudur şairin?


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinden başlayarak olumsuz nitelikli eleştiriye yer verilmiştir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

 

  1. (I) Âşık geleneğinin teknolojiyle tanışması, gramofonla olmuştur. (II) Radyo yayınlarında halk müziğine ve âşık tarzı ürünlere yer verilmesiyle birlikte gelenek, geniş kesimlerle buluşmuştur. (III) Her zaman, her yerde dinleme olanağı veren plak ve kasetler geleneğe farklı bir boyut kazandırmıştır. (IV) Sonraki yıllardaysa televizyonda, âşık edebiyatı ürünlerine daha fazla yer verilmiştir. (V) Artık, kahvehaneler ve köy odalarından çok, elektronik ortamda yorumlanan bu ürünlerin eğitici yönü, eğlendirici yönünün gerisinde kalmıştır.


Âşık geleneğinin anlatıldığı bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A) I. cümlede, bir gelişmeden söz edilmiştir.

B) II. cümlede, nasıl yaygınlaştığı anlatılmıştır.

C) III. cümlede, bir yeniliğin dinleyicilere sağladığı kolaylık dile getirilmiştir.

D) IV. cümlede, dinleyici isteklerinin önemsendiği belirtilmiştir.

E)V. cümlede, işlevinde görülen bir değişiklik ortaya konmuştur.

 

  1. (I) Günümüzde yayıncılar, çok satan kitapların peşinde koşuyor, bir yazarın ya da kitabın değerini ne kadar sattığı belirliyor. (II) Reklamını, etkinlik sayısı ve ziyaretçi çokluğuna bağlayarak yapan kitap fuarları da bu tutumu besliyor. (III) Artık çok satan kitap, iyi kitap olarak algılanıyor. (IV) Böyle bir ortamda yetişen genç bir yazarın, “Okunuyorum öyleyse varım.” demesinden doğal ne olabilir? (V) Bu yüzden yazarlar, nitelikli ama okunmayan kitaplar yazma yerine, popüler romanlar üretmeyi, medyada çok görünmeyi yeğliyorlar.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A) I. cümlede, saptama yapılmıştır.

B) II. cümlede, bir zorunluluk dile getirilmiştir.

C) III. cümlede, değişen bir değerlendirme ölçütünden söz edilmiştir.

D) IV. cümlede, sonuç ortaya konmuştur.

E) V. cümlede, yazarların yönelimi üzerinde durulmuştur.

 

  1. (I) Küçüklüğümden beri, babam edebiyatçı olduğu için doğal olarak hep edebiyatın içindeydim. (II) Ama nedense yazmayı uzun yıllar hiç düşünmedim. (III) Yazmaya babamla ilgili bir anı kitabı yazarak başladım. (IV) O kitabı yazarken bir de öykü gelişti, yazma gücümü böylece keşfettim. (V) Ondan sonra, demek ki yazabiliyormuşum, dedim; öyle de devam etti.


Bir yazarın kendini anlattığı bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A) I. cümlede, çocukluğunun geçtiği ortama ilişkin bilgi veriyor.

B) II. cümlede, kendisinin de açıklayamadığı bir duruma değiniyor.

C) III. cümlede, yazma işini oyalanma amacıyla yaptığını belirtiyor.

D) IV. cümlede, yazma serüveninde ortaya çıkan bir durumdan söz ediyor.

E) V. cümlede, yazmadaki öz güveninin nasıl geliştiğini açıklıyor.

 

  1. Bağımsız sıralı cümlelerde her cümlenin öznesi, tümleci, yüklemi ayrıdır. Cümleler yalnızca anlam ilişkisi nedeniyle bir arada bulunur.


Aşağıdakilerden hangisi yukarıdaki açıklamayı örneklendiren bir cümledir?

A) Adam, durmadan öfkeli öfkeli konuşuyor, masada oturanlarsa sessizce onu dinliyorlardı.

B) Mendiliyle gözlerini kuruladı, yaşam öyküsünü kaldığı yerden anlatmaya başladı.

C) Sordum soruşturdum, sonunda aradığım nitelikte bir usta buldum.

D) Ali, kitaplarını çantasından çıkardı, sırasının üzerine yerleştirdi.

E) Müşteri, getirilen kahveden bir yudum aldı, sonra yeniden gazetesine daldı.

 

  1. Eski yıllarda olduğu gibi, (I)“bizi bize anlatan sanat”yani tiyatro, izleyici tarafından (II)bu dönemde de ilgiyle karşılandı. Özellikle (III)Devlet Tiyatroları, hem düzenlediği festivaller hem de(IV)sahnelediği oyunlarla (V)verimli bir yıl geçirdi.


Yukarıdaki altı çizili tamlamalardan hangisi tür bakımından ötekilerden farklıdır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

 

  1. Aşağıdakilerin hangisinde altı çizili sözcükler, tür bakımından aynıdır?


A) Gelirken negetireceğini söylemedi.

Burada ne ailemden biri var ne de arkadaşlarım.

B) Görüşmelerimizi artıktamamlamamız gerekiyor.

Bu şehirde yaşamak artık iyice zorlaştı.

C) Belleğime kazınmış oacılı günü hiç unutur muyum?

Kitapta bu konuyu işlememi özellikle o istemişti.

D) O kadar dosyayı bir günde nasılinceleyecek?

Kendisinden nasıl bir çalışma beklendiğinden haberi yok.

E) Oraya yalnızgitmeni doğru bulmuyorum.

Aradı, yalnız ne zaman geleceğini söylemedi.

 

  1. Mimarinin, inancın ve çok kültürlülüğün şehri Mardin, şimdilerde güncel sanatın doğudaki merkezi olmaya hazırlanıyor.


Bu cümlede aşağıda verilenlerden hangisi yoktur?

A) Ünlü düşmesi

B) Zaman zarfı

C) Sıfatlaştıran -ki

D) Türemiş sözcükler

E) Dönüşlülük zamiri

 

  1. (I) Doğduğum yer olan Malatya’da kışlar çetin geçerdi. (II) Beş altı yaşlarındayken köyde yollarımızın kardan kapandığını anımsarım. (III) Komşular kazma kürek ile yolları açardı, boyumuzu aşan kar tünelinden geçerek okula zor giderdik. (IV) İnsanın doğa karşısındaki korunmasızlığına yoksulluk da eklenince hayallere, masallara, söylencelere sığınırdık. (V) İlk şiirlerimi o günlerde yazmaya başladığımı sanıyorum.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

A) I. cümlede, birden fazla fiilimsi vardır.

B) II. cümlede, yüklem etken ve geçişlidir.

C) III. cümledeki “ile” edattır.

D) IV. cümlede, yüklem belirli geçmiş zamanın hikâyesiyle çekimlenmiştir.

E) V. cümlede, işaret sıfatı kullanılmıştır.

 

  1. “1969 yılında (I)Güzel Sanatlar Akademisinibitirdim. Resim yapmaya (II)karikatürist olarak başladım; çizdiklerimi 10 liraya satardım (III)Dolmuş, Tef, Pardon gibi dergilere. İlk sergimi 1959 yılında (IV)Taksim meydanında açtım ve yalnızca üç tablo satarak yer kirasını ancak(V)ödeyebildim.” diyor usta ressam sanat yaşamının ilk yıllarını anlatırken.


Bu parçadaki altı çizili sözlerden hangisinin yazımı yanlıştır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

 

  1. (I)1204-1261yılları arasındaki Latin işgali sırasında harap olan kilisenin eski hâline kavuşması için çalışmalar yapıldı. Kilise genişletildi ve (II)mozaiklerle süslendi. Binanın kuzeyine ve güneyine eklemeler yapıldı. Orta bölümü ise (III)Türkler’in egemen olduğu dönemde onarıldı. (IV)1511’de de(V)Vezir Ali Paşa tarafından camiye çevrildi.


Bu parçadaki altı çizili sözlerden hangisinin yazımı yanlıştır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

 

  1. Tam yirmi beş yıl oldu. Her sabah erkenden gelir (I)bu duvarın dibine serer kitapları. Geçenler bakarlar, inceleyip (II),bırakırlar. Cağaloğlu’ndaki bu kitapçı (III)yokuşu tırmananların görmeye alışık olduğu (IV)vazgeçemediği bir parçası gibidir. Yalnız bir derdi vardır: Güvercinler. Onlar kitapçıdan daha eski sahibidirler bu duvarın (V)vazgeçmezler yerlerinden.


Bu parçadaki numaralanmış virgüllerden (,) hangisi yanlış kullanılmıştır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

 

  1. Televizyon programlarında sunucuların göz önünde bulundurması gereken kurallar vardır (I).İşte bunlardan birkaçı (II):Anladım, tamam, hıı, haaa, evet gibi sözlerle konuşmacının


sözünü kesmeyiniz (III)Çünkü sunucunun gereksiz yere söze karışması konuşmacının dikkatini dağıtabilir. Sunucunun soracağı soruların (IV)konuşmacıyı konunun içine çekecek nitelikte olması gerekir. Görüşmeyi, zamanın kalmadığını belirterek bitirmek, geçerliğini yitirmiş bir önlemdir artık (V).

Bu parçadaki numaralanmış noktalama işaretlerinden hangisi yerinde kullanılmamıştır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

 

  1. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır?


A) Sorumluluklarının bilincinde olmak, herkeste bulunan bir özellik değildir.

B) Mesleğinizde belli bir düzeye gelebilmek kadar geldiğiniz düzeyi korumak da önemlidir.

C) Azimle çalışmanın ne demek olduğunu, onları görünce anladım.

D) Bu araştırmayı sonuçlandırmak, onlar için hiç de güç olmamıştır.

E) Bizim alacağımız başarı, aslında ülkemizin başarısıdır.

 

  1. (I) Bir zamanlar geceleri oturur, anılarımı, izlenimlerimi küçük defterlere yazardım. (II) Sonra nasıl oldu bilmem, ne o küçük defterler kaldı ne de bende o sayfalara bir şeyler karalama isteği. (III) Belki de yaşamın bin bir türlü zorluğu bana bu gündelik eğlenceyi unutturdu. (IV) Yıllardan beri çeşitli günlükler okuyorum: Gide’in, Green’in… (V) Alfred de Vigny’nin “Bir Şairin Günlüğü”nü de dilimize çevirdim. (VI) Günlük türüne karşı duyduğum yakınlık, Salah Birsel’in “Günlük” ünü okuduktan sonra daha da arttı.


Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

 

  1. (I) Komik kavramıyla ilişkili olan mizah ve hiciv, yöntemleri, amaçları, konuları bakımından birbirinden ayrılmaktadır. (II) Toplumdaki veya insandaki sıra dışı olduğu için gülünç bulunan şeyleri güzelleştirerek komik göstermek sanat yoluyla olur. (III) Düzeltilebilir kusurları ele alan mizahın amacı, bunları abartarak sergilemektir. (IV) Komik olan şeye karşı hoşgörülüdür, eğlendirirken toplumsal aksaklıkları fark ettirmeye çalışır. (V) Oysa hiciv yermeye yönelik bir saldırı biçimidir, komik olan kusuru ortadan kaldırmayı amaçlar, bağışlayıcı değildir. (VI) Hedef aldığı kişiyi toplum içinde küçük düşürmek için, dilin sağladığı bütün olanaklardan yararlanır.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) II. B) III. C) IV. D) V. E) VI.

 

  1. (I) Kim ne derse desin, eleştirmenler özelde edebiyatın, genelde sanatın üvey evlatlarıdır. (II) İki kere ikinin dört ettiği kadar kesin bir gerçektir bu. (III) Şairler ve yazarlar, onları pek sevmezler, soğuk bir iş ilişkisidir eleştirmenlerle aralarındaki. (IV) Överseniz mesele yok, kupkuru bir teşekkürle yetinir çoğu. (V) Ama beğenmezseniz hemen çıkarırlar acımasız eleştiri oklarını ve saplamaya başlarlar.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde mecazlı bir söyleyiş yoktur?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

 

  1. (I) Geçmiş çağlardan günümüze kalan büyük yapıtlar, örneğin Tolstoy’un Savaş ve Barış, Stendhal’ın Parma Manastırı, Dostoyevski’nin Budala adlı yapıtları çağlarının birer tanığıdır. (II) Ama yazarlar bu yapıtları çağın tanığı olmak isteğiyle yazmamıştır. (III) Çağlarının havasını kendi kişiliklerinde erittiklerinden ister istemez çağın etkileri yapıtlarında belirir. (IV) Ne var ki çağına tanıklık etmenin çeşitli yolları vardır. (V) Bu yollara başvurulmadan yazılanlar bu işlevi yerine getiremez, kısa zamanda unutulur, öte yandan yaratma isteğiyle yazılan yapıtlarsa kalıcılığa ulaşır.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinden sonra “Kızıl ve Kara’yı okuyan günümüz insanının, Napolyon çağının anlayışını bu kitapta bugün de bulması, yapıtın kalıcılığını sağlayan sanatsal ve dilsel değerinin bir göstergesidir.” cümlesi getirilebilir?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

 

  1. Gazeteci olmak bir ayrıcalıktır elbet. Unutulmaz anılar kalır kişide acısıyla, tatlısıyla. Bir arayış içinde geçmiştir o yıllar, koşturmayla, konuşmayla, yazmayla. Bir bakıma Özdemir Asaf’ın şu ünlü dizesini düşündürür: “Durduğum nokta yerinde durmuyor.” Öyledir, hem sen koşup durursun araştırıp, inceleyip bir şeyler bulmak için hem de konularının kaynağı olan toplum durmaksızın değişir yöneticileriyle, sorumlularıyla.


Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Konuşma havası içinde yazılmıştır.

B) Devrik cümlelere yer verilmiştir.

C) Sözcükler arasında sessel yinelemeler kurulmuştur.

D) Benzetmeden yararlanılmıştır.

E) Tekdüzelikten kaçınılmıştır.

 

  1. Dergi yayın yönetmenleri bilir, —-. Bunu şöyle açıklayabiliriz: Şiirde belli bir yere gelmiş, geçmişte yazdıkları, gelecekte yazacaklarını güvence altına almış şairler vardır. Edebiyat dünyasında usta olarak kabul edilmişlerdir. İşte bu şairlerden şiir istemişseniz ya da onlar bir çağrı beklemeden derginize katkıda bulunmak istemişse yolladıkları şiiri yayımlamak durumunda kalırsınız. O şiirin iyi olup olmadığına bakmazsınız. Sorumluluğun sahibi, altındaki imzadır.


Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) bazen şiir bazen de şair yayımlanır

B) şiir kıskançtır, bencildir, başka uğraşları şaire yasaklar

C) şiir yazmak bir tür denge kurma işidir

D) şiir, sözcükleri özenle seçmeyi gerektirir

E) algı dünyamızı sarsan bir şiir, yeni bir yönelişin habercisi olabilir

 

  1. Bir arkadaşımla, yıllardır edebiyatın hemen her alanında ürünler vermiş bir sanatçıdan söz ediyorduk. Öykülerine yakınlık duyduğum ama şiirlerinden pek tat alamadığım biriydi o. Şairliğine haksızlık ettiğimi düşünen arkadaşım, tuttu bir şiirini örnek verdi o kişinin, üstelik benim de sevdiğim bir şiirdi bu. “Kim o kadar suyun başında beklese günün birinde bir balık tutar.” dedim. Birikmiş emek günün birinde iyi bir ürünle geri döner size ama —-.


Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) çalışarak her işte başarılı olunacağı unutulmamalıdır

B) önemli olan sürekliliği sağlamaktır

C) bir değil, birçok türde yazmayı denerseniz

D) eleştirmenlerin beğenisine seslenecek yapıtlar ortaya koyabilirseniz

E) aradan geçen zaman içinde yaratıcılığınızı yitirmiş olursunuz

 

  1. Ben hiçbir zaman ödüllere karşı olmadım. Ödüller bir yazarın adını duyurabilmesi açısından elbette önemli. Özellikle İzmir’de yaşarken adını edebiyat dünyasına ancak birtakım yarışmalar sayesinde duyurabilen biri için… Adımı yarışmalarla duyurdum ama kuşkusuz bu ödül bana ayrı bir sorumluluk yükledi. “Sait Faik Öykü Ödülü alan birine bu yakışmaz.” diyerek yazdıklarım üzerinde öz denetim kurduğum zamanlar oldu, bu da bir yazar için sınırlayıcı olabiliyor.


Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?

A) Bugüne kadar kaç edebiyat ödülü aldınız?

B) Aldığınız ödüller öykülerinizin çok okunmasını sağladı mı?

C) Ödüller yazarları hangi yönden etkiler?

D) Ödüller edebiyat alanında tanınmanın tek koşulu mudur?

E) Ödüller yüzeysel yapıtların yazılmasına yol açar mı?

 

  1. Benim kitabımdan önce de dil yanlışlarıyla ilgili kitaplar vardı. Ama bu kitabın büyük ilgi uyandırması konuya yabancı olanların da Türkçenin sorunları üzerinde düşünmesini sağladı. Gördükleri hiç de hoşlarına gitmedi; dilde büyük bir yabancılaşma, büyük bir yozlaşma gördüler. O yüzden dil sorunlarını ele alan birçok kitap yayımlandı, hâlâ da yayımlanıyor.


Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık söylenmiş olabilir?

A) Dile ve dil bilgisine yönelik çalışmaların bu kadar öne çıkmasını neye bağlıyorsunuz?

B) Dil bilgisi kurallarının yeterince bilinmemesinin nedenleri nelerdir?

C) Yanlışların giderilmesinde, yazılanlar hangi ölçüde etkili oldu?

D) Yapılan çalışmalar Türkçenin inceliklerini ne ölçüde ortaya çıkardı?

E) Dil alanında uzmanlaşmayan kişilerin kitap yayımlamasını nasıl karşılıyorsunuz?

 

  1. Okuduğum kitaplardan birinde, “Yayımlanan ilk yazı bir bilettir, bir yolculuğa çıktığınızı söyler.” deniyordu. Ben de onlardanım, bir kez çıktım yola; durmayı, bırakmayı, durakların birinde inmeyi, vazgeçmeyi, geri dönmeyi hiç düşünmedim. Biletin hakkını vermek ve onu yolun sonuna kadar kullanmak istedim. Yolun buraya kadar olan bölümünde işlerin fena gitmediğini düşünüyorum. Yol beni haksız çıkarmadı, sanırım ben de onun saygınlığını korudum, hakkını ödedim.


Kendisinden böyle söz eden bir yazarla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi söylenebilir?

A) Herkesin anlayabileceği düzeyde yapıtlar ortaya koyduğu

B) Yapıtlarının odağına kendini yerleştirdiği

C) Yapıtlarını gözlem gücüyle biçimlendirdiği

D) Anlatımda yeni yöntemler denediği

E) Kararlılıkla nitelikli yapıtlar ortaya koyduğuna inandığı

 

  1. Anılarını yazanlar çoğaldı. Bana da anılarımı yazmamı söyleyenler oldu. Onlara, “Hiçbir zaman toplumun belleğine kazandırılacak anılarım olduğunu düşünmedim.” diye yanıt verdim. Gerçi bir yazar, bir gazeteci olarak belirli olayları, kişileri çeşitli yazılarımda anlattım ama kişiliklere, özel yaşantılara girmedim. Bana göre anılarını yazacak kişinin hem kendine hem de gelecek kuşaklara karşı sorumluluk taşıması gerekir. O kişi, çok şey görmüş, pek çok insan tanımış, pek çok olayın tanığı olmuş olsa da bunları dıştan bakan biri gibi anlatmalıdır. Bunun yanı sıra kendini önemsememeli, öne çıkarmamalıdır.


Bu parçaya göre aşağıdakilerden hangisi, anılarını yazacak kişilerde aranacak özelliklerden biridir?

A) Yazdıklarının doğruluğuna inanma

B) Farklı anlatım tekniklerinden yararlanma

C) Bilinen, tanınan bir sanatçı olma

D) Tanıklıklarının anlatımında öznellikten kaçınma

E) Başkalarının gözlem ve yaşantılarından yararlanma

 

  1. Çok sayıda roman yazılıyor. Bunların birçoğu yayımlanıyor ama ben bunu romanın yükselişi olarak görmüyorum. Çalakalem, savruk bir dille yazılmış, editör süzgecinden geçmemiş birçok roman, özentili bir biçimde süslenerek neredeyse okurun gözüne sokuluyor kanımca. Son yıllarda roman yükselişte değil, tam tersine düşüşte.


Bu sözleri söyleyen kişi romanla ilgili olarak özellikle aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?

A) Türsel özelliklerinin bilinmeyişinden

B) Konuların sıradanlığından

C) Anlatıma gerekli özenin gösterilmeyişinden

D) Duygu yoksunluğundan

E) Kolay anlaşılır olmayışından

 

  1. İşinizde iyi olabilirsiniz ama bununla yetinmemeniz gerekir. İyi yaptığınız bir şeyde takılıp kalmanız, ölümü kabullenmek gibidir. İnsanın görevi, iyi yapamadığı şeyleri öğrenme umuduyla yapmayı denemektir.


Bu parçada insanla ilgili olarak vurgulanmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sorunların çözümünde farklı yollara başvurmalıdır.

B) Bildiklerini zenginleştirerek kendini yenilemelidir.

C) Yaşamı iyi ve kötü yanlarıyla tanımaya çalışmalıdır.

D) Yaptıklarını bir değerlendirmeden geçirmelidir.

E) Sorumluluklarını eksiksizce yerine getirmelidir.

 

  1. Toplumlar kültürel açıdan geliştikçe ahlak ilkeleri de değişime uğrar. Deneyimler, düşünsel gelişmeler, sanatsal ve teknolojik üretim, ilkelerin anlamlarına yeni boyutlar kazandırır. Her gelişim, insanın olayları farklı açıdan yorumlamasını olanaklı kılar. Örneğin, aydınlanma devrimi, sınıfsal katmanlaşmalar gibi toplumsal, düşünsel dönüşümler, ahlak kavramında da yeni ölçütleri zorunlu kılmıştır.


Bu parçadan ahlakla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisine ulaşılabilir?

A) Kişiden kişiye değişen bir içerik taşıdığı

B) İnsanları iyiye ya da kötüye yönlendirdiği

C) Etki gücünün zaman içinde zayıfladığı

D) İnsan ilişkilerini yönlendiren tek güç olduğu

E) Bilimsel, toplumsal gelişmelerden etkilenerek değiştiği

 

  1. Okuma yazması olmasına karşın benim kitaplarımı okumayan babamın, evde kalan tek kitabımı kimselere vermediğini öğrenince şaşırıyorum. Anneme bunun nedenini soruyorum. “Neden olacak oğlum, kitabın boş yerlerine telefon numaraları yazmış da ondan.” diyor. Duyduklarımdan ötürü babama karşı asla olumsuz bir duygu beslemiyorum. Onu anlıyorum, her hâliyle seviyorum. Okuma alışkanlığının olmadığı bir kültürden geldiği hâlde bir kitabı sırf oğlu yazdı diye okumasını da istemezdim zaten.


Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerin hangisiyle nitelendirilebilir?

A) Hoşgörülü, gerçekçi bir tutum içinde olan

B) Düş kırıklığına uğramış, bulunduğu ortamdan yakınan

C) Sorgulayan, kendisine gereken değerin verilmediğini bilen

D) İyimser, yakınlarının sıkıntılarına ortak olmaya çalışan

E) Üretken, yapıtlarında yalınlığı yeğleyen

 

  1. Ben, herkesin alışkın olmadığı, farklı bir evde büyüdüm. Babam ve ağabeyim profesyonelce olmasa da resimle ilgileniyorlardı. Dayım da odasında sürekli bir şeyler yazardı. Yani evin içinde resim, kitap, dergi hep vardı. Böyle bir havayı soluyunca insan kendiliğinden sanata ilgi duyuyor. Dolayısıyla birçok sanat dalına olan ilgim, eğitimimin evde başlamış olmasından kaynaklanıyor. Çünkü insan, evinde ne görüyorsa onu yapıyor. Ben de yaşama, yıllardır bir ressamın, yazarın gözüyle bakıyorum.


Bu parçada asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

A) Sanatta başkaları örneksenerek başarılı olunabilir.

B) Resim, küçük yaşta başlanıldığında başarı kazanılabilecek bir sanat dalıdır.

C) İnsanın yetişmesinde, yakın çevre önemli bir etkendir.

D) Çocukların sanata yönlendirilmesinde ailenin yol göstermesi gerekir.

E) Çocuklar, yeteneklerini geliştirmeleri için yüreklendirilmelidir.

 

  1. Elli yaşına gelene kadar neler öğrendim? Sabrı öğrendim en başta. Sınırlarımı, bağışlamayı… Hayatın vermediklerinin hesabını insanlardan sormamayı… Gerektiğinde vazgeçmeyi, yetinmeyi… Dostluklarımı yıpratmadan eskitmeyi… Ben bunları öğrendim.


Bu sözleri söyleyen kişi aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?

A) Sahip olamadığı şeyler için başkalarını suçlamayan

B) Yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının farkına varan

C) Arkadaşlık ilişkilerini kırgınlıklar yaşamadan sürdüren

D) Başkalarının sorunlarını kendi sorunları sayan

E) Elinde bulunandan fazlasını istemeyen

 

  1. Bu çağda yazarlar, yaşamı elekten geçirmeden yapıt ve yaratılarında işliyorlar. Bu yüzden edebiyat, yaşama teklifsizce girmiş oluyor ve “popüler edebiyat” çıkıyor ortaya. Edebiyat, yaşamı zenginleştirme, önden gitme işlevini yitiriyor, ona eşlik etme niteliğini kazanıyor. Tekrar tekrar okunan, her okumada bir katman daha zenginleştiren olmaktan çıkıyor, bir okumada bitiriliyor. İçerikleri üzerinde düşünülme gereği duyulmayan, oradan oraya çekiştirilen türden metinler toplamı oluyor edebiyat.


Bu parçada yazarlar ve yapıtlarla ilgili olarak yakınılan durumlar arasında aşağıdakilerden hangisiyoktur?

A) Sanatsal bir değer taşımayan ürünler ortaya koyma

B) Okuru değişik sorularla yüz yüze getirme

C) İkinci kez okunmayı gerektirmeme

D) İnsanı değiştirme işlevi taşımama

E) Konular arasında bir seçim yapmama

 

  1. Temelleri Yunan ve Latin yazarlar tarafından atılan deneme, bir yazınsal tür olarak on altıncı yüzyılda şekillenir. Fransızca “essai” kelimesinin karşılığı olan bu türün en belirleyici özelliği, öne sürülen düşünceleri kanıtlama zorunluluğunun olmayışıdır. Yazınsal sürecin bir serüvene dönüştüğü bu türde metnin ucu sürekli açıktır. Bunun için okuyucu her an bir sürprizle karşılaşabilir. Anlam çok yönlüdür. Öyle ki dilin resmî kıyafetinden arındığı bu türde, anlatımda içtenlik ve rahatlık iç içedir. Böylece hayatın içinde var olan türlü türlü durumlara, olay ve olgulara, gerçeklere, yazar tarafından yeni bir şekil verilebilir.


Bu parçada denemeyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?

A) Savunulanların ispatlanması gerekmediğine

B) Söylemsel niteliklerine

C) Tarihsel gelişimine

D) Her konuda yazılabileceğine

E) Öğretici yanının bulunmadığına

 

  1. Önce kendilerine beğendirmeye çalışırlar şiirlerini. Seçicidirler. Bir şiir üzerinde haftalarca, aylarca uğraştıkları olur. Yetkinlik midir bu? Sanmıyorum, titizlik diyeceğim ben, şiir dilini gereğince çapaksız kullanma titizliği. Şiirin boşluklarda, susmalarda, eksiltmelerde olduğunu bilen, has bir şair tavrı. Vitrinde olmanın her şeyden önemli olduğu günümüzde hâlâ var mıdır böyle adını sık sık duyurmaktan, ortalıkta görünmekten kaçınan şairler? Neyse ki var!


Bu parçada sözü edilen şairler aşağıdakilerden hangisiyle nitelendirilemez?

A) Verimsiz olarak tanınan

B) Çok dikkatli ve özenli çalışan

C) Gerçek şiirin ne olduğunu bilen

D) Geri planda kalmayı yeğleyen

E) Zor beğenen

 

CEVAP ANAHTARI

1-D  2-A  3-B  4-C  5-E  6-B  7-C  8-D  9-B  10-C  11-A  12-C  13-B  14-E  15-D  16-D  17-C  18-B  19-D  20-E  21-C  22-A  23-B  24-E  25-D  26-A  27-B  28-C  29-A  30-E  31-D  32-C  33-B  34-E  35-A  36-C  37-D  38-B  39-E  40-A

 

 

2011 YGS Türkçe Soruları ve Cevapları

 

  1. Yahya Kemal'i ve Nazım Hikmet'i ayrı tutarsak küçük mutluluklar Türk şiirine Garip döneminde bir uğrayıp geçmiştir, diyebiliriz. Biraz Ziya Osman, çok az Cahit Sıtkı. Onun dışında "Hüzün ki en çok yakışandır bize." anlayışı egemendir. Cemal Süreya'nın,  Garipçilerin izine basarak yürüdüğü kimi şiirlerinde de bu anlayışın yansımalarını görürüz. Ne var ki onun şiirlerinde genel olarak ince bir hüzün söz konusudur.


Bu parçada geçen "izine basarak yürüme" sözüyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? 

A) Herkesçe anlaşılmama          B) Yeni biçimler arama
C) Kalıcı olmayı amaçlama         D) Benzer duyguları işleme
E) Karamsarlığı yeğleme

2. Kim bilir kaç kere karar verip de başlayamadığım bir işi bu yıl da ertelemek zorunda kaldım. Türkçe Sözlük'ü alıp baştan sona okuma düşüncem yine hayal oldu. Oysa sözcüklerin kuytulara yatmış, öteki yüzleriyle karşılaşmak tadına doyulmaz bir eğlence olacaktı benim için.

Bu parçadaki altı çizili sözle, sözcüklere yönelik olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir? 

A) İlk anda akla gelmeyen anlamlarını öğrenmek
B) Yapısal özelliklerini tanımak
C) Yenilerini eskilerinden ayırabilmek
D) Gündelik dilde kullanılanları araştırmak
E) Yeni bir sözlük oluşturmak

  1. Bir sanatçımız şöyle diyor: "Dergileredebiyatın yeraltı haritasıdır." Nitekim bu dergilerde ilk ürünleri yayımlanan genç şairlerin çoğu, bir süre sonra çalışmalarını kitaplaştırarak şairliklerinin ilk kilometre taşlarını koyarlar.

    Bu parçada geçen"edebiyatın yeraltı haritası olma" sözüyle, dergilerin hangi özelliği belirtilmek istenmiştir?

    A) Sanatçıları, farklı algılama kalıpları içinde düşündürme
    B) Gizli yeteneklerin gün ışığına çıkmasına olanak sağlama
    C) Yazarları, yeni yazınsal türlere yönlendirme
    D) Şiiri öteki türlerin önüne geçirme
    E) Sanatçıların birbirlerinden yararlanmasına ortam hazırlama

    4. Turgut Uyar'ın "Şiir çıkmazda çünkü insan çıkmazda." sözüne katılmadığımı belirtmek isterim. Bu iki durum arasında karşıtlık ilişkisi var bence. Yani insan çıkmazdaysa şiir çıkmazda olamaz. Aksine, şiir çıkmazkdan beslenir. Bu, zaman zaman varoluşsal, bireysel çıkmazlar olur; zaman zaman da savaşlar, felaketler gibi toplumsal çıkmazlar. Peki bu hep böyle olmak zorunda mıdır? Tabii ki değildir. Çıkmazlar olmadan da yazılabilir çok iyi şiirler.


Aşağıdakilerden hangisi bu parçada geçen "Şiir çıkmazdan beslenir." sözüne anlamca en yakındır?

  1. A) Büyük ve eskimeyen şiirler, insanın dış dünyasıyla iç dünyasını kaynaştırarak anlatanlardır.
    B) Şiirin evrenselliği insanın duygu dünyasına odaklanmasına bağlıdır.
    C) Çözümsüz durumlar şiire kaynaklık eder.
    D) Yeni şiir türlerinin oluşturulmasında, yaşananların payı vardır.
    E) İyi şiirler, şairlerinden zengin bir birikim ister.

  2. Aşağıdakilerin hangisinde verilen cümle, ayraç içindeki sözün anlamını içermemektedir?

  3. A) Öykünüzdeki bilinmeyenlerden kurtulmak için öyküdeki kadının kim olduğunu, nasıl bir yaşam sürdüğünü, ne iş yaptığını görünür kılın. (belirginlik kazandırmak)
    B) Sizin yaptığınız gibi, bir dönemi küçük bir öyküye sığdırmak herkesin üstesinden gelebileceği bir iş değildir. (zorluğu yenmek)
    C) Öykünüzün kahramanı olan kadını, içimizden biri gibi gösterebilmişsiniz. (inandırıcı olmak)
    D) Öykünüzü, yaşamın akışını düşündüren bir doğallıkla yazın, bunu yapabilecek güçlü bir kaleminiz var. (yazarlık yeteneği olmak)
    E) Öykülerinizde ayrıntılardan kaçınmanızı, yalınlığa bağlı kalmanızı çok beğendim; bu, sizin yoğunluğa verdiğiniz önemi gösterir. (çığır açıcı olmak)

  4. Şair olarak başarımı ---- borçluyum çünkü ne kadar çok sözcükten kurtulursam şiire o kadar çok yaklaştığımı düşünürüm hep.


Bu cümlede boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

  1. A) sahip olduklarıma değil, vazgeçtiklerime
    B) aynı metni eklemelerle zenginleştirmeme
    C) aldığım notlardan yararlanmama
    D) hayal gücümün zenginliğine
    E) işlediğim duyguların çeşitliliğine

  2. (I) Yaşadığı dönemin şiir anlayışından uzaklaşarak uçlarda dolaşan, alışılmadık bağdaştırmaları ve imgeleriyle zaman zaman, bilinen söylemin dışına taşan şair, sürekli yenilikler peşinde koşmuştur. (II) Karşılaştığı insanlık durumlarına yeni duygu ve anlamlar yükleyerek onları yeniden yazmıştır. (III) Şiirlerini oluştururken boş alanlar bırakmış, uzun dizeleri kırmıştır. (IV) Şiirde bir yenilik gerçekleştirmek için dilin yerleşik söz değerlerini olduğu gibi kullanmaktan kaçınmış, dili yeniden kurmaya yönelmiştir. (V) Şiirlerinin çoğunda, çok anlamlı sözcükler kullanarak değişik çağrışımlar uyandırmıştır.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisi, sözü edilen şairin şiirlerinin içeriğiyle ilgilidir?

  1. A) I.       B) II.          C) III.            D) IV.             E) V.

  2. (I) Kimi şairler vardır, daha ilk şiirleriyle yeni bir içerik, yeni bir biçim yaratırlar. (II) Bu şairler, sürekli bir arayış içinde olduklarından zaman zaman şaşırtsalar da düş kırıklığına uğratmazlar okurlarını. (III) Moda yönelişlere itibar etmezler, dışarıdaki "gürültü" dikkatini dağıtmaz bu tip şairlerin. (IV) Kendilerini yenileme süreci içinde olan bu şairler okurlarının beklentilerini boşa çıkarmazlar. (V) Şiirin iç sese dayandığının, yapısal bir bütünlük ve sağlamlık gerektirdiğinin bilincindedirler.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangileri anlamca birbirine en yakındır?
A) III. ve V.    B) IV. ve V    C) II. ve IV    D) I. ve III.    E) I. ve II.

  1. (I) Berna Moran'ın deyişiyle "huzursuzluğun romanı", Fethi Naci'ye göre de "Türkçenin en güzel aşk romanı" olan Huzur'un yayımlanışının üzerinden yaklaşık elli yıl geçti. (II) Bu romanda olaylar, bir ağustos günü başlar ve radyodan İkinci Dünya Savaşı'nın başladığını haber veren bir anonsla biter. (III) Her ne kadar ilk bakışta aşk romanı gibi görünse de günahın ve kavuşmanın değil, Doğu'yla Batı'nın, huzursuzluğun, zaman ve müziğin romanı olarak kabul edilir. (IV) Huzur, hiçbir zaman Madam Bovary'nin yarattığı etkiye benzer bir etki yaratmamıştır. (V) Madam Bovary gibi can sıkıcı taşranın romanı değildir Huzur; tam tersine çok eski, çok köklü bir kentin, İstanbul'un, Boğaziçi'nin romanıdır.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde değerlendirme söz konusu değildir?

  1. A) I.           B) II.           C) III.          D) IV.            E) V.

  2. (I) Günümüzde, yeni yetişen genç yazarlar kendinden öncekileri tanımadıkları, okumadıkları için bir eksiklik duymuyor sanki. (II) Bunlar deneyimli, usta yazarların önünde yaprak gibi titremiyor artık, kendine çok güveniyor. (III) Bununla birlikte yapıtları ilgiyle karşılanan, geniş okur kitlelerine seslenen sanatçının çok iyi yazar olduğu yanılgısına düşüyor. (IV) Yeni kuşağın "Ne olacaksa çabucak olsun." düşüncesinden doğan bu gözü kara yarış, bence oldukça tehlikeli. (V) Çünkü bu, bireyciliğin, "ben ben"ciliğin egemenliği anlamına gelir.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

  1. A) I. cümlede, usta yazarların, edebiyat dünyasındaki gelişmelerden kaygılandıkları dile getiriliyor.
    B) II. cümlede, genç yazarların değişen tutumları hakkında bilgi veriliyor.
    C) III. cümlede, yanlış bir kanıya değiniliyor.
    D) IV cümlede, olumsuz bir durumla ilgili kişisel görüş belirtiliyor.
    E) V. cümlede, önceki cümlede belirtilenle ilgili yorum yapılıyor.

  2. Şairler arasında öteden beri süregelen açık ya da gizli bir yarış vardır. Oysa aynı gözeden su içen, aynı güneş altında ısınan, aynı ağacın gölgesinde oturan insanlardır onlar. Birbirlerine, sanıldığından daha çok ihtiyaçları vardır. Ölmüş şairlerle, onların anıları üzerinde yaşatılan dostluklar da dâhildir buna. ----? Kıskanmalar, görmezden gelmeler, kara çalmalar. Neyi paylaşamazlar? Herkesin kabı kendine göredir, alacağı su miktarı bellidir oysa. Paylaşmanın, el ele vererek yaratacakları eleştiri ortamının sağlayacağı yararlar üstünde durmak ve bunu geliştirmek varken nedir bu yok edici yarış?


Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

  1. A) Oysa her şair, şiirini kendi yaşam serüveninden çıkarmaz mı
    B) Bunu bilmelerine karşın nedir bu sevgisizlik şairler arasında
    C) Şairler arasındaki bütün bu çatışmalar gerçekte şiirimizin tematik haritasını daraltır mı
    D) Öyleyse neden şiirin kolaya kaçma sanatı olduğu izlenimi yaratılıyor
    E) Şairler, birbirlerini değerlendirirken şiirsel ölçütler kullanırlar mı

  2. Sokrates'ten önceki ilk Batılı filozoflar, geçmişten iki büyük kopuşu aynı anda gerçekleştirdiler. İlk önce, kendi akıllarını kullanarak dünyayı anlamaya çalıştılar. Bu tek başına, tümüyle yeni bir şeydi ve insanın gelişmesinde en önemli köşe taşlarından birini oluşturdu. Aynı zamanda insanlara, akıllarını nasıl kullanacaklarını ve kendi başlarına nasıl düşüneceklerini de öğrettiler. ----. Onlar bilgi birikimlerini olduğu gibi öğrencilerine aktarmak yerine, onları tartışmaya, düşünce alışverişinde bulunmaya, kendi düşüncelerini ileri sürmeye ve savlarını kanıtlamaya özendiren öğretmenlerdi.


Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

  1. A) Ayrıca insanın düşünce yapısını çözmeye çalıştılar, gözleme ve deneye dayanan psikoloji biliminin temellerini de attılar
    B) Düşünce tarihinde bu yaklaşımlar, çok büyük tartışmalara konu oldu
    C) Dolayısıyla, öğrencilerinin de kendileriyle tıpatıp aynı düşüncede olmasını beklemediler
    D) Bu tutum, günümüz düşünce dünyasında da varlığını sürdürmektedir
    E) İnsanlığın zihinsel serüveninde ortaya çıkan bu iki yöntem birbirini etkileyen bir gelişim süreci izlemiştir

  2. Türküler, şiirler iç dünyamızın sesi olarak yazılmış olsalar da bizden çıktıkları anda topluma mal olmuştur artık. Yalnız topluma mal olmakla kalsa iyi. Yerelden ulusala, ulusaldan evrensele bir değişme ve gelişme çizgisi izleyerek bütün insanlığın ortak değeri hâline gelir. Örneğin Yunus Emre'nin şiirlerinde yansıtılan duygular salt bize mi özgüdür? Neruda, yalnızca Şili'nin acılarını yansıtmıştır, deyip dışlayabilir miyiz onu? Acısı acımız olmuştur, halkı da halkımız. Kısaca ----.


Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

  1. A) şiir, şairin şiiri düşünmeye başladığı andan okuyucusuyla buluştuğu ana değin süren, uzun ve sancılı bir dönemin ürünüdür
    B) sanatçı, ortaya koyduğu ürünlerin hangi özellikleri taşıyacağını önceden saptamalıdır
    C) sanatçı, yapıtını yaratırken bilinçli olarak ona ulusal niteliklerin dışına taşan yeni boyutlar kazandırır
    D) her birimiz, yaşadığımız bölgenin rengini, dokusunu, çizgisini yansıtan türkülerden ve şiirlerden hoşlanırız
    E) türküler, şiirler özünde kendi coğrafyalarının izlerini taşısalar da sanatsal dilin içerdiği insansal özle bütün insanlığın ortak yaratısıdır

  2. Gerek edebiyat dergilerinde gerekse gazetelerin sanat-edebiyat sayfalarında yer alan söyleşilerde, nedense hep aynı konular konuşuluyor ve bundan bir türlü vazgeçilmiyor. Bir yazarın yeni bir romanı mı çıkmış, sorusu hemen hazır: "Bu yapıtınızı yazarken neyi amaçladınız?" ya da "Yapıtınız yaşadıklarınızdan izler taşıyor mu?" Cevaplar da üç aşağı beş yukarı aynı düşünceler etrafında dönüyor. Peki neden bu sınırlılık? Bence bu, yazardan değil, soruyu sorandan kaynaklanıyor. Çünkü söyleşilerde asıl yönlendirici, soruyu sorandır. Bu nedenle sanatçının düşünce üreterek sanatını geliştirmesinde ve yapıtlarının değerlendirilmesinde ona sorulacak soruların önemli bir payı vardır. ----.


Bu parçanın sonuna düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

  1. A) Bütün bunlara bakarak eleştirel yaklaşımın ne denli önemli olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz
    B) Bu sorun bence temelde birbirini izleyen aynı nitelikteki durumların art arda sıralanmasından doğuyor
    C) Hangi yazara sorarsanız sorun, hepsi kendine özgü yazma yöntemlerinin olduğunu söyleyecektir
    D) Üstelik yapıtın niteliğini yazarın donanımı belirler ve bunun üzerine söylenebilecek çok söz vardır
    E) Kısaca hem eleştirmenlerin hem de sanatçılarla söyleşi yapanların, her düzeyden insanın ilgisini çekecek nitelikte sorular sorması gerekiyor

  2. Yayınevlerinin tercihi her zaman romandan yana olmuştur. Yalnız bizde değil, dünyada da böyle. Öyküler ise daha çok dergilerde varlıklarını sürdürüyor. Öykü kitabı yayımlamakta direnen genç yeteneklere olanak sağlayan yayınevleri - neyse ki - var. Şu da bir gerçek ki beş altı yıldır durağan bir ortamda kendini yineliyor öykü ama yenileyemiyor. Bu nereye kadar sürer, kestirmek güç; ardından bir yükselişin, belki de sıçramanın yaşanacağı kesin.


Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

  1. A) Öykücülerin soyut konulara ağırlık verişini neye bağlıyorsunuz?
    B) Yayınevleri öykü seçiminde hangi ölçütlere bağlı kalıyor?
    C) Genç yazarları öykü yazmaya yönlendirmek için neler yapılabilir?
    D) Türk edebiyatında romanın yükselişi karşısında öykünün konumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
    E) Roman türündeki kalıplaşmaya gidiş konusunda ne düşünüyorsunuz?

  2. Modayı sevmem. Örneğin herkesin aynı anda, aynı şeyleri giymesi, bana nedense ters gelir. Benim puslu, gözlerden uzak ve reklamı çok yapılmamış olan hoşuma gider her zaman. Çünkü yönlendirilmeyi değil, özgürce keşfetmeyi severim. Bilinçaltıma baskı yapılmasını istemem.


Bu sözler aşağıdaki sorulardan hangisine karşılık olarak söylenmiş olabilir?

  1. A) Popüler edebiyat ürünleri arasında romanın yeri nedir?
    B) Yayımlandığında uzun süre gündemden düşmeyen bu romanı neden bu kadar geç okudunuz?
    C) Okurlarınız, romanlarınızdaki fantastik dokuyu nasıl karşılıyor?
    D) Bir romanın üst üste baskı yapması, değerli olduğunu gösterir mi?
    E) Anlattıklarınızı niçin kendi çocukluğunuzla sınırlandırıyorsunuz?

  2. Ödüller, genç bir şairin adının altı fosforlu bir kalemle çizilerek şiirlerinin tanınmasına olanak sağlıyorsa az şey mi bu? Ya da usta bir şairin, şiire verdiği emeğin ödülle taçlandırılmasının ne sakıncası olabilir ki? Üstelik şiir kitaplarının hemen hemen hiç satılmadığı, dolayısıyla kitapçıların, bu kitapları raflarına koymaya yanaşmadığı ve dağıtımcıların, "şiir" sözcüğünü duyduğunda yüzlerini buruşturduğu günümüzde. Şiirin bu konumuna gönlü razı olmayan şairlerin verdiği emekleri, bütün şiirseverlerin takdirle karşılaması gerektiği kanısındayım.


Bu parçada yazar aşağıdakilerin hangisinden yakınmaktadır?

  1. A) Ödüllere karşı çıkılmasından
    B) Ödüllerin gelişigüzel dağıtılmasından
    C) Günümüzde değer yargılarının değişmesinden
    D) Genç şairlerin ödül alınca ustalaştıklarına inanmalarından
    E) Sanatçıların, yaratılarını oluştururken gerekli özeni göstermeyişlerinden

  2. Don Kişotve Don Kişotluk üstüne şimdiye değin ciltler dolusu yazı yazıldı ve hâlâ yazılıyor. Ünlü bir filozof, "İnsan bu yapıtı hayatında üç kez okumalıdır: Duyguların hemen kolaylıkla harekete geçtiği gençlikte, mantığın egemen olmaya başladığı orta yaşta, her şeye felsefe açısından bakıldığı yaşlılıkta." diyor. Bu sözleriyle yapıtın klasik bir yapısının olduğunu belirtiyor.


Bu parçada sözü edilen yapıtla ilgili olarak asıl anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?

  1. A) Roman türünün ilk ve temel örneği olduğu
    B) Tadına, eleştirel bir okumayla varılabileceği
    C) İnsanoğlunun değişik hâllerini yansıttığı
    D) Düş dünyası geniş okurlara seslendiği
    E) Yaşamın farklı dönemlerine özgü bakış açılarıyla okunmasının gerekliliği

  2. İnsanlar, toplu hâlde yaşama gereksinimi duyarlar. Bunun için herkesin üzerinde anlaştığı, gittikçe yaygınlaşan ortak bir değerler sistemi gerekir. İşte ahlak, bu türden bir değerler sistemidir. Toplumda çekişen ve çatışan tarafların hiçbir ortak yanı kalmadığı durumlarda bile birleştirici bir güç durumundadır. Örneğin, dürüstlüğü değil de yalancılığı ya da sahtekârlığı kimse öneremiyor. Sadakat yerine ihanet, adalet yerine haksızlık değerli gösterilemiyor. Çünkü ahlak, bir insan topluluğunun, üzerinde birleştiği ortak paydayı oluşturuyor.


Bu parçadan ahlakla ilgili olarak aşağıdakilerin hangisi çıkarılabilir?

  1. A) Kişileri değerlendirmede ayırıcı bir ölçüt olduğu
    B) Davranışları ve ilişkileri düzenleyen ana kurallar olduğu
    C) İlkelerinin kişiden kişiye değişen, göreceli bir nitelik taşıdığı
    D) Toplumdan topluma farklı özellikler taşıdığı
    E) Yasaların öngördüğü yaptırımları içerdiği

  2. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından bu yana nostalji, başka bir deyişle eskiye duyulan özlem gittikçe yaygınlaşıyor. Bu, bir bakıma insanların yaşamlarından giderek daha fazla yakındıklarının bir göstergesi. Artık her kuşak yaşamın daha az mekanik, doğallığın daha yaygın olduğu bir dönemi özlüyor. Bu özlem hiç bitmeyecek gibi görünüyor. Çünkü teknolojik gelişmeler yaşamı kolaylaştırdığı ölçüde daraltıyor da. Bu yüzden günümüz insanı gözlerini geçmişe çeviriyor. Söz gelimi eski trenler böyle miydi, diye başlıyor, insanların atlı arabalarla yolculuk ettikleri günlere kadar gidiyor.


Bu parçadan aşağıdakilerin hangisi çıkarılabilir?

  1. A) İçinde bulunduğumuz koşulların geçmişi güzelleştiren çağrışımlar yarattığı
    B) İnsanlar arasındaki içtenliklerin yitip gittiği
    C) Mutluluk anlayışının insandan insana değiştiği
    D) İnsanların gelecek kaygısı çekmediği
    E) Günümüzde, yaşama sevincinin azaldığı

  2. Bir zamanlar edebiyatın gücüne, bir şeyleri değiştirebileceğine inanırdım. Benim için edebiyat, yaşam boyu temiz kalmanın, vicdani ve ahlaki çürümeye karşı durmanın göstergelerinden biriydi. Yıllarım, bu inancın etkisiyle gelişen bir tutkunun peşinden koşmakla geçti. Ama artık kabul edelim, bugünün insanı sözün değerini bilmiyor. Okumayı sevdiğini söylüyor ama iyi romanlardan, öykülerden, gerçek şiirden habersiz. Ömrünü edebiyata vermiş, köşesinde sessiz sessiz yaşayan gerçek yazarlara sırtını dönmüş. Yalnızca, yapıtları çok sattığı için kimi yazarların önünde uzun kuyruklar oluştururken edebiyatın insanı çağırdığı o gerçek dünyayı aşındırdığının farkında bile değil. Peki, o zaman edebiyat ne işe yarıyor? Söylemesi zor ama edebiyat bugün, yaratıları ilgi görmeyen üç beş kişinin sığındığı, kuşatılmış bir kale.


Aşağıdakilerden hangisi edebiyatla ilgili olarak bu parçada yakınılan durumlardan biri değildir?

  1. A) Okurların beğeni düzeyinin düşmesi
    B) Gerçek sanatçıların giderek azalması
    C) Eğitiminin, güzel duyusal (estetik) boyutlara dayandırılmaması
    D) Yazınsallıktan yoksun yapıtlara değer verilmesi
    E) Yaşama ve insana olumlu boyutlar kazandırdığının farkına varılamaması

  2. Çocukluğumuzda kaç kez duyduk kim bilir: "Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?" Cevaptan çok, sorunun kendisi önemliydi sanki. Ortada derin bir ikilem varmış gibi ciddiyetle yöneltilirdi soru. Her seferinde "Çok okuyan!" dememiz beklenirdi. Galiba ilköğretimdeki öğretmenlerimiz, okuma sevgimizi böyle artırmaya çalışırdı. Çok okumakla çok gezmek asla yan yana gelemezmiş gibi. Bense okumayı da gezmeyi de tutkuyla seven biri olarak ikiye bölünürdüm. Hiçbir zaman ısınamadım bu yapay ikileme, okumanın da içten içe bir seyahat olduğuna inandığımdan, her kitabın bizi başka bir yolculuğa çıkardığını düşündüğümden. Okuyarak gezmek, her kitabı başlı başına bir serüven sayarak bir başka ortama, bir başka yaşama uzanan bir yolculuk yapmak mümkündür çünkü. Gezerken de her insanı ve her hayatı bir kitap gibi düşünerek dünyayı okumak da mümkün. Okumak ve gezmek aslında o kadar iç içe ki.


Bu parçadan aşağıdakilerin hangisine ulaşılamaz?
A) Yaşamdaki olgular kalıplaşmış sorulara sığdırılamaz.
B) Bilgi edinmenin farklı yolları vardır.
C) Kitaplar dünyayı tanımamıza olanak sağlar.
D) Merak ögesi içermeyen kitaplar gezip görme isteği de uyandırmaz.
E) Okuma ve gezme birbirini besleyen iki eylemdir.

  1. Benim ansiklopediyle tanışmam, ortaokulda ödev yapmak için kütüphaneye gittiğim günlere rastlar. Bir ansiklopediye sahip olmak o yıllarda, hayal edilemez bir şeydi. O, ancak bir kütüphanede bulunur ve belli bir süreliğine alınıp bakılabilir, dokunulabilir bir nesneydi. Kocaman cüssesiyle bir ansiklopediyi kucaklamak, sayfalarını karıştırmak, bir maddeyi arayıp bulmak, başka bir gezegene inmek ve orada keşiflerde bulunmaktan farksızdı. Ne yazık ki şimdiki çocuklar ansiklopedi bile karıştırmıyorlar. O büyülü dünyadan, o heyecandan habersiz yaşıyorlar. Öğretmenler ödev verirken "İnternetten bulun." diyorlar. Onlar da hiçbir çaba göstermeden İnternetten buldukları bilgiyi kopyalıyor; okuyup değerlendirmeden, hiçbir şey öğrenmeden götürüp veriyorlar.


Bu parçada belirtilenler arasında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) Sürdürülen bir tutuma tepki
B) Öğrenme coşkusunu tadamayış
C) Bilgiyi özümseyememe
D) Kolaycılığa yönlendirme
E) Duygularını başkalarıyla paylaşamama

  1. Hemen hepimiz yazılarımızda, yerli yersiz alıntılar yapmaktan, özellikle sözü, alçak gönüllülükle yabancı ozanlara, çağdaş düşünürlere bırakmaktan fazlasıyla hoşlanıyoruz. Kimi zaman bunu öyle abartıyoruz ki yazar olarak konuyla ilgili ne düşündüğümüz anlaşılmıyor. Ayrıca aynı alıntıların değişik yazarlarca da kullanıldığını görüyoruz. Böylece tekrarın tekrarı bir okuma, zaman kaybına, okuma ediminin yavanlaşmasına yol açıyor. Bu nedenle kendi özgün düşüncemizi dayanaklarıyla işlemeliyiz yazılarımızda. Yüzeysellikten olabildiğince kaçınmalıyız. Kendi düşüncelerimizin de örneğin bir Valéry'ninki, Deleuze'ünki kadar önemli olduğuna inanarak bir öz güven geliştirmeliyiz.


Bu parçada alıntıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A) Yazılarda kullanılırken aslına bağlı kalınmadığına
B) Belirli örneklere sık sık başvurulduğuna
C) Yazarlarda düşünsel sığlığa yol açtığına
D) Okuma zevkini azalttığına
E) Kullanımının, yazarların kendi düşüncelerini önemsemeyişlerinden kaynaklandığına

  1. Bazı sanatçılar, yaratıcılıklarını kamçılayanbüyülü
    I
    anları "beyaz an" diye adlandırırmış. Yakalandığı
    II
    sırada "Sonra devam ederim." diyerek asla kesinti
    III
    ye uğratılmaması, ertelenmemesi gerekirmiş bu
    anın. Çünkü dönüp bakıldığında yerinde bulunama-
    IV
    yabilirmiş. Tükeninceye değin hakkının verilmesi
    gerekirmiş, her zaman karşılaşılmayan bu beyaz
    V
    anların.


Bu parçadaki numaralanmış sözcüklerden hangisi fiilimsi değildir?

  1. A) II.        B) III.         C) IV.           D) I.          E) V.

  2. (I) Rengi uçmuş, sıradan yaşamımızda kendimize bir ziyafet çekmek istediğimiz zaman kitapların kapağını aralarız. (II) Büyük bir açlıkla sayfaları çeviririz. (III) Gözlerimiz sözcükleri iştahla birer birer yerken zamandan ve mekândan kopuveririz. (IV) Başka insanların, başka diyarların görünmez konukları oluveririz. (V) Bu deneyimin ardından yaşadığımız ana geri döndüğümüzde ise ruhumuzda kopan fırtınalar ya şiddetlenir ya da dinginleşir ama her zaman bir şeyler değişir içimizde.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

  1. A) I. cümlede, nesnebelirtili isim tamlamasından oluşmuştur.
    B) II. cümlede, durum zarfı kullanılmıştır.
    C) III. cümle, bileşik yapılıbir cümledir.
    D) IV. cümlede, "görünmez" sözcüğü fiilden sıfatyapım eki almıştır.
    E) V cümlede, ilgeç kullanılmıştır.

  2. Doğa, bitki örtüsünü ve tüm canlıları nasıl biçimlendiriyorsa benim şiirlerimi de etkilemiş; bir ses, bir renk, bir koku, bir titreşim olarak şiirlerime girmiştir.


Bu cümleyle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?

  1. A) Ekalmamış sözcükler vardır.
    B) Bağımlı, sıralı bir cümledir.
    C) Yüklemçatısı bakımından
    D) İyelik eki almış sözcükler yoktur.
    E) Belgisiz sıfat kullanılmıştır.

  2. (I) Yatılı olarak okuduğum ortaokul yıllarında, yaz tatillerinde Kozlu'ya, ailemin yanına özlemle dönerdim. (II) O yaşlarda evden yedi-sekiz ay uzakta kalmak kolay değildi. (III) Arkadaşlarımı, okulumu çok seviyordum, bugün de süren dostlukların temeli o yıllarda atılmıştı ama aile özlemi bir başka şeydi. (IV) Evimiz, denizin hemen kıyısındaki bir tepenin yamacındaydı. (V) Dalga sesleri odamda sürekli yankılanırdı ve ben doyamadığım o denizi, dalgaları büyük bir hazla izlerdim. (VI) Hâlâ Kozlu'yu, o evi ve o dalga seslerini, özlemin içimi sızlatan acısıyla anımsarım.


Bu parçadaki numaralanmış cümlelerin hangisinde ögelerin dizilişi "zarf tümleci, nesne, zarf tümleci ve yüklem" biçimindedir?

  1. A) I.       B) II.           C) III.             D) V.            E) VI.

  2. Usta şairlerin şiir hakkındaki yazılarını okumak, yalnızca onların şiire ilişkin görüşlerini öğrenmemizi, kendi şiirlerini anlamamızı değil, bir devrin şiir anlayışını sorgulamamızı ve yapılan tartışmaları değerlendirebilmemizi de sağlar.


Bu cümlede aşağıdakilerden hangisi yoktur?

  1. A) Bağlaç görevinde kullanılmış "de"
    B) Sıfatlaştıran -ki
    C) Sürerlik fiili
    D) Ünlü düşmesi
    E) Dönüşlülük zamiri

  2. Bir uğultu başlıyor söz dağarcığımda, sözcükler
    üşüşüyor zihnime; acılı, ezik, burukyorgun, çekin-
    I               II         III
    gen, kırgın, suçlayıcı, küskün.
    IV                         V


Bu cümledeki altı çizili sözcüklerin hangisinde ünsüz benzeşmesi vardır?
A) II.          B) III.           C) IV.           D) I.          E) V.

  1. Top peşinde koşan çocukları, pencereden sarkıp ça-
    maşır asan genç kızları çekinmeden fotoğraflamak mı
    I
    istiyorsunuz? O zaman Balat vazgeçilmez mekân ın ız-
    dır. Hele akşamüstü eski semtin dar sokaklarına
    II
    öyle bir ışık düşerki hayran kalırsınız. Son yıllarda
    III
    yapılan restorasyon çalışmalarıyla güzelleşen Balat
    IV
    Kültür Evini de görmeden edemezsiniz.
    V


Bu parçadaki numaralanmış sözlerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır?
A) IV.            B) V.              C) III.           D) II.               E) I.

  1. Denizli'nin Tavas ilçesine bağlı Medet Köyü'nde yaşayan "sırsız seramik" ustasını bu sanatın meraklıları tanır. Usta,derme çatma köy evinde yumurta kabuğu
    I
    inceliğinde seramikler üretir, bunların üzerine desenler çizer
    sonra... Bu desenlerin büyüleyiciliği
    II
    nereden geliyor? Besbelli tarihten süzülmüş türlü
    III
    hayatlardan... Ya yolu Tavas'a düşürüp görmeliyiz
    IV
    onları ya da Türkiye'nin çeşitli müzelerini dolaşıp raf-
    lara daha dikkatli bakmalıyız.
    V


Bu parçadaki numaralanmış noktalama işaretlerinden hangisi yanlış kullanılmıştır?
A) V.          B) II.            C) I.             D) III.            E) IV.

  1. Eğer o şiirler, o romanlar, o öyküler, o tiyatro yapıtları olmasaydı, söylemek bile fazla, duygularımız daha az bilinecek, bilgilerimiz daha az olacaktı. Çünkü edebiyat, daha iyi duymamızı, daha iyi düşünmemizi sağlar. Daha doğru, daha insanca yaşamamıza yardımcı olur.


Bu parçada, virgülün işlevleriyle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisine uygun bir örnek yoktur?

A) Özel olarak vurgulanması gereken bir ögeyi belirtme
B) Ara sözleri ayırma
C) Art arda sıralanan eş görevli sözcük kümelerini ayırma
D) Tırnak içinde verilmeyen aktarma cümlelerini belirtme
E) Sıralı cümleleri birbirinden ayırma

34. Aşağıdaki cümlelerin hangisinde bir anlatım bozukluğu vardır?

A) Diplomalarını alacak öğrenciler salona sırayla giriş yaptılar.
B) Müjdeyi vermek için mutfağa, annesinin yanına heyecanla koştu.
C) Konuşmasına başlamadan önce dinleyicilere şöyle bir baktı.
D) Eski öğrencilerin de katıldığı büyük bir toplantı düzenlediler.
E) Yarıyıl tatilinde yapılacak olan Amasra gezisi ertelendi.

35. (I) Çocuklar şiire pek ilgi duymaz; onlar, metinlerde geçen sözcüklerin ve yansıttıkları anlamın büyüsünden çok, anlatılanlara odaklanır. (II) Çocuk şiiri denen bir türün varlığını hep sorgulamışımdır. (III) Çünkü "olay" onlar için neredeyse her şeydir. (IV) Nitekim, çocuklar için yazılmış iyi şiirleri bulup getirmeme, okutup ezberletmeme karşın, benim kızım da bu şiirlerde olayı aradığından iyi bir şiir okuru olamadı henüz. (V) Bu da bize, Borges'in de dediği gibi, şiirin öğretilemeyecek ama duyumsatabilecek bir tür olduğunu gösteriyor.

Bu parçadaki numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?

A) I.          B) II.            C) III.            D) IV.           E) V.

36. (I) Editör, bir yayınevinin olmazsa olmazlarındandır. (II) Yayımlanacak bir yapıtı düzenlemek, yayıma hazırlamak ve yayımlamak gibi birçok işi ve işlevi var. (III) Yazarın ve eserinin seçilmesinden, nasıl yayımlanacağına değin yayımlama işinin bütün aşamalarını kapsayan zorlu bir iştir bu. (IV) Günümüzde editörlük, yayıncılık alanında kurumsallaşamamış işlerden. (V) Yazarların çoğu, editörün yaptığı işi küçümseyip onu yalnızca bir düzeltmen olarak algılıyor. (VI) Bu yüzden de editörlüğü böyle algılayan birçok yazarın yayımlanan kitaplarında yanlışlardan geçilmiyor.

Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragraf hangi cümleyle başlar?

A) II.       B) III.          C) IV.          D) V.          E) VI.

37. (I) İnsan ilişkilerinin öneminin yeterince kavranmamış olması, çocuk gelişimiyle ilgili birtakım sorunları da beraberinde getirdi. (II) Söz gelimi günümüzde, kendi kendine oyun kuramadığı için üretken olamayan, edilgen, çevreye karşı ilgisiz, evlere hapsolmuş çocuklar yetişiyor. (III) Bunların hayal güçleri, erken yaşta tanıştıkları ve hayatlarının doğal bir parçası olan televizyonla ve bilgisayar oyunlarıyla sınırlanmış durumda. (IV) Televizyondaki reklamlar çocukları ticari birer araç olarak görüyor. (V) Kaba kuvveti ve silah kullanmayı özendiren, sanat değeri düşük filmler ve kimi yayınlar yüzünden özellikle çocuklar, çeşitli psikolojik sorunlarla yüz yüze geliyorlar. (VI)

Bu parçadaki numaralanmış yerlerden hangisine düşüncenin akışına göre "Bütün bunlardan daha da önemlisi, bu türden olumsuzluklar tekrar tekrar yaşanıyor." cümlesi getirilebilir?

A) II.      B) III.      C) IV.      D) V.     E) VI.

38. Sözcükler anlamlı ses birimleridir. Başka bir deyişle nesnelerin ve varlıkların yerini tutan birer göstergedir. Aslında özel adlar dışında hiçbir sözcük, tek bir nesnenin adı değildir. Çünkü bir sözcük, kimi yönleriyle ötekilerden ayrılan, birbirlerine daha çok benzeyen, türdeş birçok nesnenin ortak adıdır. Söz gelimi çiçek sözcüğü belli bir çiçeğin değil, çiçek olma özelliği taşıyan tüm bitkilerin ortak adıdır. Dünyadaki benzer özellikler taşıyan bazı bitkilerin ötekilerden ayrılarak farklı bir küme oluşturduklarının anlaşılmasıyla, "çiçek" sözcüğü o kümenin adı olmuştur.

Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi yoktur?
A) Abartma    B) Tanımlama   C) Örnekleme   D) Karşılaştırma   E) Genelleme

  1. Yazınsal yaratıcılığın gizi, ana dilde, ana dilin söz de-ğerlerindedir. Buna erişmesi, yazarın, ozanın öncelikle ana dilini, onun söz değerlerini sevmesine bağlıdır. Bu sevgiden yoksunsa kişi, gerçek anlamda yaratıcı olamaz. Büyük bir ozan da yaratıcılığın dilde, sözcüklerde olduğunu söylüyor. Şöyle diyor sözcükler için: "Onların önünde ben diz çökerim, bana kalk deyinceye değin kıpırdamam. Kısaca, değer veririm onlara, arkalarından giderim sözcüklerin, izlerim onları. İşte ben böylesine severim sözcükleri."


Bu parçanın anlatımıyla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) Değişik cümle türleri kullanılmıştır.
B) Alıntıya yer verilmiştir.
C) Kişileştirmeye başvurulmuştur.
D) İkileme kullanılmıştır.
E) Açıklama yapılmıştır.

  1. Şiirlerimde bir dereden söz etmişsem şırıldayan sularda kar kokusu duyumsansın istemişimdir. Kaleiçi'ni anlatmışsam kırlangıçların seslerine yansımış bahar sevinci duyumsansın istemişimdir. Akdeniz'in üstünde parlayan gün ışığı, ardıç kuşları. Her sabah bize ergen güzelliğiyle "Günaydın." diyen Tahtalı Dağ'ın üstüne yığılmış mor bulutlar. Teleferik yapmak amacıyla dinamitlerle parçalanmış dağın, yok edilmiş endemik bitkilerin kederi. Çam ağaçlarının, bin yıllık sedirlerin denizi yalayıp gelen esintisi dizelerimin üstünden geçsin istemişimdir.


Böyle diyen şairin şiirleriyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenemez?
A) İmgelere başvurduğu
B) Değişik mekânlardan söz ettiği
C) Çağrışımlardan yararlandığı
D) Duyularla algılanan ayrıntılara yer verdiği
E)  Üçüncü kişili anlatımla biçimlendirdiği

Cevap Anahtarı:
1. D 2. A 3. B 4.C 5. E 6. A 7. B 8. C 9. B 10. A 11. B 12. C 13. E 14. A 15. D 16. B
17. A 18. E 19. B 20. A 21. C 22. D 23. E 24. A 25. E 26. E 27. D 28. E 29. C 30. E
31. C 32. B 33. D 34. A 35. B 36. C 37. E 38. A 39. D 40. E